12 Şubat 2014 Çarşamba

MİLLİ İRADE Mİ!?...

MİLLİ İRADE Mİ!?...
                                                                                                 Mak. Yük. Müh.Ahmet YALVAÇ
        Sevgili Anayurt Okurları, burada Milli İrade Halkın İradesi anlamında kullanılmaktadır. Milli İrade, ya da Halkın İradesi ise; Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan insanların kendilerini yönetecek olan Siyasileri seçmesine diyoruz.
        Tabi ki Milli İradenin oluşması için siyasi partiler kuruluyor, bu partiler plan, proje ,eylem ve söylemleri ile Halkımızı etkileyerek, onlardan oy istiyorlar, aldıkları oy oranında çıkardıkları milletvekilleri sayısı ile, Halkın İradesini temsil ediyorlar. Bu itibarla en çok milletvekili çıkaran siyasi parti İktidar oluyor; Devlet Mekanizmasının işletilmesinde önemli bir avantaja sahip oluyor.
        Biz burada, siyasi partilerin, özellikle seçim dönemlerinde, Halkın oylarını almak için bol keseden vaatlerde bulunduklarını, bilhassa da İktidardaki siyasi partilerin, yeniden seçilebilmek için, Devletin maddi, ve manevi imkanlarını da, sonuna kadar kullanarak daha avantajlı duruma geldiklerini söyleyebiliriz.
          Bu itibarla siyasi partilerin, Halkımızı yanıltarak, Milli İradeyi yanlış yönde tecelli ettirdikleri üzerinde durmak istiyorum.
        Adalet ve kalkınma Partisi AKP nin üst üste üç dönem seçim kazanmasının sebebini başka faktörlerde olmasına rağmen, Devletin maddi imkanlarını da kullanarak, patates, soğan, makarna, yağ, şeker, kömür gibi yiyecek ve ihtiyaç maddelerini dağıtmış olması, herkese Yeşil kart dağıtması, arada bir, özellikle Güney Doğu Bölgesinde, çocuk başına 40-50 TL gibi para vermesi…vs gibi uygulamalar, önemli bir faktördür.
        Bu itibarla AKP nin aldığı oyların önemli bir kısmı, Devletin maddi imkanlarının da, siyasi çıkar için kullanılarak, satın alınan oylardır  .Aslında bu durumu, Halkın İradesi olarak ta adlandıramayız.
        Aslında bedava dağıtılan kömürler, Devletin parası ile de alınmış değil; Bu paralar, elektrik ve doğal gaz faturalarına yansıtılarak, başkalarının sırtına yüklenmiştir. Bu gibi konulara elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar konusunda değinmiştim. Aslında İktidar böyle bir yönteme baş  vurmakla yanlış ve haram bir iş yapmış oluyor.
          2 Nisan 2009 Yılında, CEM-TV de, İstanbul Teknik Üniversitesinden bir Profesörle birlikte çıktığımız bir Enerji Programında da, bedava kömür dağıtımını gündeme getirdiğimde, Program sunucusu bana şöyle bir soru yöneltmişti; Sosyal bir Devlet Yönetiminde, Hükümet bedava kömür dağıtamaz mı? Ben de dedim ki, elbette dağıtabilir. Ama Hazinede karşılığı olmadan dağıtılan kömürler, elektriğin pahalanmasına neden oluyorsa,bu yüzden iş yerleri kapanıp, insanlar işsiz kalıyorsa, bunu yardım olarak telakki edemeyiz.Demek istediğim husus şudur:
           Eğer, Devletin normal gelir kaynaklarından temin edilen paralardan, bu gibi yardımlar için ayrılabilen meblağ varsa, ancak bu miktar ölçüsünde kömür yardımı da yapılabilir.
           Hükümetin siyasal çıkar amaçlı savurgan politikalarının sonucu zam olarak; dürüst, çalışan, vergisini, borcunu ödeyen vatandaşlarımızın sırtına yükleniyor.
          Doğal gaz ve elektriğe gelen zamlarla ilgili olarak çktığım Televizyon programında söylediklerim, ve ondan sonra yazdıklarımda da vurguladığım bazı hususları, bura da tekrarlamak istiyorum.
           Eğer Muhalefet Partileri bu bilgileri kullanırlarsa, gerekli araştırmaları da yaparlarsa, AKP İktidarı, doğal gaz ve elektrik konusunda yapılan yanlış, ya da maksatlı işlerin altından kalkamaz, ve bizler de daha ucuza doğal gaz ve elektrik kullanmış olacağız.
           Siyasal çıkar  amaçlı, maksatlı ,ya da yanlış işlerin boyutunun ne kadar büyük olduğunu, ancak Muhalefet Partilerinin bu gibi konularda yapacakları çalışmalarla, ya da bir İktidar değişikliği sonucunda öğrenebileceğiz. 
         Bu gibi yardım malzemeleri ile nakit para alanlar, bu yardımların kaynağını sormalıdırlar.
        Yoksulluğun diz boyu olduğu, ya da Halkın önemli bir kısmının beleşe alıştırıldığı bir toplumda, Demokrasiden de bahsedilemez, bu gibi insanların oyları ile iş başına gelen Hükümete de, Halkın İradesi denemez.
         Halkın İradesinin doğru olarak Meclise yansıyabilmesi için, Halkımızda gazete ve kitap okuma oranının yüksek olması, yüksek öğrenim görenlerin oranının yüksek olması; sonuç olarak; Halkın kültür seviyesinin yüksek olması, Hükümetleri iyi denetlemesi gerekir diye de özetleyebiliriz
        Eğer bir Başbakanın eleştirilere tahammülü yoksa,  hendisini eleştiren bazı yazarları, Hükümeti devirmeye çalışıyorlar deyip hapse attırıyorsa, yandaş yazılı ve görsel basının yönlendirmesi ve yaşananları saptırması ile, Toplum bir abluka, bir kuşatma altında bulunuyorsa, Demokrasiden de bahsedilemez, Halkın İradesinden de bahsedilemez.
        İşte Batı toplumları ile aramnızdaki fark burada!
         Hükümetin, kendisini sürekli İktidarda kalmak için yaptığı çalışmaları, yasal ve Anayasal düzenlemeleri de, Demokrasimizin geleceği için tehlikeli girişimler olarak nitelendiriyorum
       Böyle bir oırtamda yaşananları ne Demokrasi diye adlandırabiliriz, ne de Halkın İradesinden bahsedebiliriz.
        Bu bölümde, zamanın el verdiği ölçüde, Hükümetin şeçim kazanmaya yönelik, seçim sisteminden de bahsedeceğiz.
               SİYASİ PARTİLERİN UYMAK ZORUNDA OLDUKLARI YASAL YÜKÜMLÜLÜKLER
        Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik, Laik, Sosyal bir Hukuk Devletidir. Bu nedenle Milli İradeyi şöyle tanımlamak daha doğru olur:
         Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan insanların, belirlenen süre içerisinde, kendilerini yönetecek olan milletvekillerini seçmelerine, ve daha fazla milletvekiline sahip olan bir siyasi partinin, Ülkemizi yönetmesine Milli İrade diyoruz.
        Milli İradenin tecellisi olarak seçilen Milletvekilleri, ve oluşturulan Hükümet, Türkiye Cumhuriyetinin mevcut Anayasa ve kanunları dahilinde seçilmişlerdir. Mevcut Anayasaya ve kanunlara   uyacaklarına, bağlı kalacaklarına da, Mecliste namus ve şeref üzerine yemin ederek göreve başlamışlardır.
       Bu itibarla seçilen Milletvekilleri ve İktidara gelen bir Siyasi partiden de, ettiği yemine sadık kalarak, ,Devletin işlerini yürütmesi, Halka hizmet vermesi, Hayatı daha yaşanır hale getirmesi istenir. Bunun aksine hareket ederek, Rejimi değiştirmeye, kendi siyasal amaçları doğrultusunda bir yönetim oluşturmaya değil!...Bu gün, Halkımızın önemli bir kesimi böyle bir korku ve endişe içerisinde yaşamaktadır.
         Mevcut Anayasa ve kanunlar çerçevesinde Milletvekili seçilip, yemin ettikten sonra, ve Hükümet olduktan sonra, nasıl olurda, mevcut Anayasa ve kanunların dışına çıkılmak istenebilir!?...Böyle bir durum, ancak Takye yapmak istemekle oluşabilir.
!        Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yüzünü Batıya çevirmiş, tamamına yakını Müslüman olmasına karşın; yönetim biçimi olarak kendisine Laik, Demokratik ve bir Hukuk devleti kurallarını yönetim şekli olarak benimsemiştir. Bunun aksine hareket etmek, Dini kuralları Devlet idaresinde hakim kılmaya çalışmak, Anayasal bir suçtur, Cumhuriyetimizin bekası için bir tehlikedir.
        Ben bu vesile ile bir tecrübemi burada Sizlerle paylaşmak istiyorum
        Ben özel sektörde çalıştım, 30 Yıla yakın Devlette çalıştım. Sağcı, solcu, milliyetçi, DİNCİ İktidarlar gördüm, bu gibi değişik görüşteki insanlar tanıdım, onlarla çalıştım İş yapma ve uygulama konularındaki kanaatim şudur:
        Kişisel düşünce, yada, mensubu olduğu siyasi görüşünden dolayı, diğerlerinden daha çok çalışan, her şeyi daha iyi bilen birisine hiç rastlamadım. Herkes ancak, bir konudaki eğitimi, bilgisi, ve  tecrübesi ölçüsünde faydalı olabiliyor. İş yapmanın, bir konuda uzman olmanın, Dinle, İmanla, siyasi görüşle bir ilgisi yok.
         Eğer Din ve Dindarlık tek başına yeterli olsaydı, Dünyamızdaki Müslüman toplumlar, Almanya, Fransa, İngiltere, İsveç, Norveç, Amerika Birleşik Devletler, Japonya…vs gibi devletlerden daha ilerde olmaları gerekirdi; bunu bilmiş olalım
        Bu gün eğer, İslam ülkeleri arasında, Devlet idaresi,yaşam biçimi, insan hakları, teknik, ekonomik..vs gibi alanlarda, uygarlık yolunda daha iyi bir konumda isek; bunu Devletimizin kuruluş felsefesine, ve bu sistemi kuran Mustafa Kemal ATATÜRK, ve onun Arkadaşlarına borçluyuz.
        Bu itibarla başta Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarını bilinçli bir şekilde küçük düşürme çabalarını, Halkımızın kafasını karıştırmaya çalışılmasnı, bu konuda hayli bir yol alınmış olunmasını  da, tehlikeli bir gidişat olarak görüyorum
        Bir Hafta-on Gün kadar önce birkaç gazete de şöyle bi haber okudum:
         Türkiye Büyük Millet Meclisi TBMM nin Dikmen kapısından bir vatandaşımız, boynunda ATATÜRK resmi ile, ATATÜRK ün sözlerinin basıkı olduğu bir atkı ile,içeri girmek istemiş.Ama kapıdaki polisler tarafından,bu atkı siyasi bir simge olduğu gerekçesi ile içeri alınmamış!
          Şimdi Yetkililere soruyorum; buradaki polis, ya da polisler hakkında ne gibi bir cezai işlem yapılmıştır?, acaba bu polis, ya da polisler bir yerlerden bir talimat, ya da setsek almadan, böyle bir girişimde bulunabilir mi!?
           Mustafa Kemal ATATÜRK, bu Devletin kurucusudur, onun iİlke ve İnkilapları bizim resmi ideolojimizdir. Acaba ne zamandan beri ATATÜRK ün resmi,fikirleri suç olmaya başlamış!?
          Meclis girişinde buna benzer başka örneklere, engellemelere aynısı olmasa da, bende şahsen çok rastladım, ve onun için daha fazla konuşmak istemiyorum
         Eğer, Siyasal İktidar açık hükümlere rağmen, Anayasa ve kanunları hiçe sayarak, yoluna tam gaz devam edebiliyorsa, kendi amaçları doğrultusunda hayli yol almış demektir .Bu da ançak, Devlet mekanizmasının tamamen ele geçirilmesi ile mümkündür Halkımızın endişesi de buradan kaynaklanmaktadır.
        İleri Demokrasi adı altında yapılan takiyeleri, Batı standartlarında gelişmiş olan sanayi devletlerinden örneklerde verilerek, daha önce 20 makale halinde, Siz saygı değer Okuyucuların hizmetine sunmuştum. Bu itibarla bu gün gelmiş olduğumuz noktanın, değil İleri Demokrasi, Demokrasi ile de uzaktan, yakından bir ilgisi yoktur.
        Batı standartlarında gelişmiş ülkelerde, örneğin Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, İsveç, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri ABD de, Anayasa ve kanunların etrafından dolaşarak, mevcut rejimi değiştirme çabaları, ya da takiye yapma girişimleri asla olamaz, bu gibi niyeti olanlara da, asla müsamaha gösterilmez, mevcut yasalar dahilinde gerekenler yapılır.
        Eğer yazılı ve görsel medya, Batı standartlarında gelişmiş olan bu gibi ülkelerden, hükümet çalışmalarına dair, yazılı ve görsel basında işlenen konulara dair örnekler verirlerse, Halkımızın Demokrasiden ne anlaşılması gerektiği yönünde önemli bir hizmet vermiş olurlar.
      Bu gibi ülkelerde, yönetimler değişse bile, Devletin politikası, hele dış politikası hiç değişmez.
      Bu gibi ülkelerde, ne siyasi partiler, ne de vatandaşlar, devleti kuranları küçük düşürmeye çalışmaz
      Bu gibi ülkelerde siyasi partiler, sadece ve sadece, halkın sorunlarını çözmeye çalışırlar, yaşamı daha kolay hale getirmeye, devleti yüceltmeye çalışırlar.
        Bu gibi ülkelerde hiçbir kimse, Dininden, siyasi görüşünden, etnik kökenindn dolayı, hak etmediği yere gelemez
         Bu gibi ülkelerde bilgi, tecrübe, liyakat her zaman ön plandadır. herkes devlet politikaları dahilinde hareket eder; iktidarlar değişse bile devlet politikası değişmez, işler süreklidir. Yönetimler, halklarının sorunlarının çözülmesi ve hayatın daha yaşanılır hale gelmesinde çaba sarfederler.
       Bu itibarla bu gün geldiğimiz noktayı, ve sözde Halkımızın oyları ile gelen Hükümeti, Milli İradenin tecellisi olarak değerlendirmek te doğru bir yaklaşım değildir.
                                    OYLARIN SAYIMINDA ESKİ SİSTEME DÖNMEK
        Birkaç dönemdir, seçimlerde kullanılan elektronik sistemin, hariçten bir müdahale ile sisteme girilebilme, birilerinin lehine oy ilavelerinin yapılabileceği sebebi ile, başta Avrupa devletleri olmak üzere, Dünya da bir çok ülkede, bu sistemden vazgeçildiği bilinmektedir. Peki biz hala bu sistemi kullanmaya niçin devam ediyoruz!?
       Seçimlerden önce, AKP nin aldığı oyları, virgülüne kadar söyleyebilmek, acaba neden! Bu hususu sadece anketçilerin başarısı diye iddia edebilir mi yiz!?
       Toplumun bütün kesimlerinden Hükümetin bir çok uygulamasına tepki yağarken, acaba her defasında oyunu artırarak, üç defadır nasıl olurda seçimi büyük bir farkla kazanabilir!?
       Bu konuda, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, içeride de, Hükümetin bazı uygulama, ve yönlendirmelerinin olduğu hususunda iddialar var. Ve bu iddiaları göz ardı etmek mümkün de değil!
       Bu itibarla, mevcut elektronik sistermi bırakarak, sandıklardan çıkan oyların sayılarak toplanmasında, Türkiye genelinde birleştirilmesinde, eski sisteme dönülmesinde, en azından önümüzdeki seçimlerin güvenliği açısından büyük faydalar var! Saygılarımla,

            (Anayurt Gazetesi 7 Mayıs 2012 Pazartesi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder