12 Şubat 2014 Çarşamba

MİLLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?...

MİLLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?...
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
          Sevgili Anayurt Okurları, Kurban Bayramı tatilinden sonra tekrar sizlerle beraberiz Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, Bayram öncesi ve Bayram münasebetiyle verdiği demeçlerle, yaptığı konuşmalarla tahminlerimizde bizleri yanıltmadı;hassas konularda Toplumu germeye, Toplumla zıtlaşmaya devametti.Bu vesile ile gidişatın iyi olşmadığını tekrar vurgulamak istiyorum
         Bu başlık altında AKP nin, özellikle de Sayın Başbakanın, Toplumun en azından bir kısmının arzu ve isteklerini, hassas olduğu konuları görmezden gelen,onları hiçe sayan,ve dayatmalarla her isrediğini yapabileceğini sandığı konulardan örnekler vermek istiyorum Amacım gidişatın neden yanlış olduğunu ortaya koymak ve bundan sonrastndaki seçimlerde, siyasi partilere oy verirken, en azından hangi kriterlerin esas alınması gerektiği hususunda toplumu bilgilendirmek…      
     Bayram öncesinde, Van- Erciş teki Atatürk İlköğretim Okulunun adının Tenzile Ana İlköğretim Okulu olarak değiştirildiğini söylemiş ve Tenzile Ananın da, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın anasının adı olduğunu vurgulamıştım.Siz tesadüfe dakın ki,yazı yayınlandıktan sonra, Sayın Başbakanın bu okulun açılışı münasebetiyle söylediklerini görüntüleri ile televizyonlarda izledik. Sayın Başbakan, bu okula anasının adını verenlere teşekkür ediyor, ve gelecekte bu okulda okuyanların, yada bu okulu görenlerin Türkiye de Başbakanlık yapmış birinin anasının adı diye hatırlayacaklarına vurgu yapıyor..
      Tabi ki, böyle bir görüş onun varsayımı.Belki işin aslını bilmeyen bazı insanlar öyle düşünebilirler ama, okuyan, yazan, araştıran; yani kültür ve eğitim seviyesi diğerlerinden yüksek olan,bazı insanlar ise şöyle hatırlayacak:
         Bu dkulun eski adı Atatürk İlköğretim Okulu idi. Ve Atatürk, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ulusal bir kahraman olduğu halde, o zamanki Başbakanın Atarürkü sevmediği bilen ve ona yaranmak isteyen birileri tarafından oldu bittiye getirilerek, bu okulun adı, Tenzile Ana İlköğretim Okulu yapıldıTenzile Ana, Başbakan Tayyip  E rdoğan ın anasıdır. Ve Sayın Başbakan bu değişiklikten son derece mutlu olmuştur.
      Şimdi bile böyle bir değişiklik konusunda, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan gibi düşünmeyen, böyle bir ad değişikliğinin çok yanlış olduğuna inanan insanların oranı, % 60 kadar, belkide daha fazla.Muhtemelen gelecek yıllarda çok daha fazla olacaktır.
         Eğer Sayın Başbakan ömrünün sonuna kadar iktidarda kalırsa,belki bir sorun çıkmaz ama,iktidardan indiği zaman en kısa bir süre içinde, bu okulun adının tekrar Ayatürk İlköğretim Okulu olarak değiştireceklerine inanıyorum.
      Eğer Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, kendi parası ile bir okul yaptırıp, anasının adını bu okula vermiş olsaydı, Tenzile Ana ismi sonsuza kadar yaşayabilirdi…
      Böyle bir ad değişikliği ile,gereksiz yere geleceğe yeni tartışma konularının aktarıldığını,yeni nifak tohumlarının atıldığını söyleyebiliriz
      Bu konu ile ilgili olarak, Sayın Başbakanın ruh hali ve çevresindekilerin kalitesi ile de bir şeyler söylemek istiyorum.
      Sayın Başbakan haklı nedenlerle bile olsa,kendinin eleştirilmesinden hoşlanmıyor, kendini eleştirenlere kin ve nefret duyuyor. Ama maksatlı olarak bile olsa, kendisini öven ve göklere çıkaranları, koruyup, kolluyor, bu gibileri önemli görevlere getiriyor.Başarısızlığın ve her konuda kötü gidişatın asıl nedenlerinden biri bu. Ve böyle bir psikoloji ve kadro ile, bir Başbakan hem kendisini, hemde ülkesini, telafisi mümkün olmayan srunlarla karşı karşıya bırakabilir.
      Eğer işler böyle devam ederse, Türkiye duvara toslamasa bile, Sayın Başbakan çok zor durmlarda kalabilir.
       Bu gibi uygulamaların asıl nedeninin, Türkiye Cumhuriyetini yönetenlerde,yeteri kadar Devlet Adamı vasfının olmayışından kaynaklandığını söyleyebiliriz
       29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMALARINA YASAK GETİRMEK,SON DERECE YANLIŞ VE TEHLİKELİ BİR GİRİŞİMDİR….
       29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlamak için, Halkın büyük bir kısmının, bazı Siyasi Partilerin ve çok sayıda Sivil Toplum Kuruluşlarının, 29 Ekim saat 11 de, Ankara Ulusta 1. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde toplanarak, Cumhuriyeti kutlamak istemeleri, Halkın Cumhuriyete, Mustafa Kemal Atatürk e, Laikliğe, Vatanın ve Milletin Bölünmez Bütünlüğüne sahip çıkması diye de  nitelendirebiliriz.
       Bu toplumsal hareket, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin birkaç senedir, Milli Bayramlarımızı itibarsızlaştırma, uyduruk bahanelerle yasak koyma gib bilnçli yürütülen uygulamalar neticesinde, Toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. 
      Bu kutlama olayını Hükümete bir ihtar olarak değerlendirmek de mümkün. Umarım Güvenlik güçleri kutlamalara mani olmak istemez.
      Halkla gereksiz yere zıtlaşmak, hiç doğru bir yaklaşım değil. Eğer bu gibi toplumsal hareketler ve ihtiyaçlar, İktidar tarafından doğru  okunamaz ve zıtlaşma devam ederse,bu gibi toplumsal hareketler, Hüküneti protesto girişimlerine dönüşebilir.
      100 Binlerin, hatta Milyonların, Hükümet istifa diye bastırmaları ve bu işin süreklilik arzetmesi halinde, hiçbir kuvvet, bu selin önünde duramaz Türkiye yi yönetenlerin, böyle bir ihtimali göz önünde bulundurmalarını öneririm.
                                    PİŞKİNLİĞİN BÖYLESİ…
      Yaklaşık 1 haftara yakın bir zamandır,önemli caddelerdeki reklam panolarında şöyle reklamlar görmeye başladık: Üstte Başbakanın büyük bir portresi, aıtında şu sözler yazılı: Tek Yürek, Çifte Bayram. Kurban Bayramınız ve Comhuriyet Bayramınız kuylu olsun
      Uygulamalar meydanda iken, reklam panolarındaki sözlerin samimi duygularla söylendiğine kim inanır Böyle bir yöntemi, Toplumun gazını almaya yönelik bir girişim olarak değerlengirmek daha doğru bir yaklaşım olur. 
      Ama Sayın Başbakanın, böylesi bir toplum hareketinden çekindiğini de söyletebiliriz. Korkunun nedenlerinden biri de,oy kaybına uğramak Ama şu hususu özellikle sylemeliyim; Korkunun Ecele Faydası Yok. Kaçınılmaz son, eğer Sayın Başbakanın tutum ve davranışlarında bir değişiklik olmazsa, hızla yaklaşıyor.
      Sayın Başbakanın reklam panolarındaki sözleri ile ortaya koyduğu pişkinlik, her halde ustalık döneminin bir yöntemi olsa gerek…
                      MİLLET NE KADAR SÜRE KANDIRILABİLİR?...
      Hükümetin, Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet ve Laik sistem karşıtlığı uygulamalarına karşı tavır koyan insalarımız, genelde okuyan, yazan, araştıran ve kültür seviyesi diğerlerine göre daha yüksek vatandaşlarımız ise de,AKP ye oy veren dindar ve muhafazakar kesimde de, başka sebeblerden dolayı rahatsızlık duyulmaya ve tepkiler artmaya başladı.
      Bunun başlıca nedenleri terörün bir türlü önlenememesi ki, bunun nedenleri aslında belli. Zira Hükümet, terörle, teröristlerle mücadele edeceği yerde, teröristlerle müzakereyi tercih etmektedir. Çatışmalarda şehit olan askerlerimizin çoğu, bu dindar, muhafazakar ve genelde yoksul vatandaşlarımızın çocukları. Bu kesim de diğerleri gibi, politik uygulamaların dışında, hayat pahalılığından ve bazı uygulamalardan çok rahatsız.
       İlk zamanlarda, Dindar bir görüntü vermesinden dolayı,AKP ye oyları ile destek vermiş olsalar bile, bu desteğin şimdilerde her geçen gün azaldığını söylemek mümkün.
      Bu destek azalışı, Suriye krizi nedeni ile Güney İllerimizde daha belirgin.Yaşanan olaylarında etkisi ile, Hükümete duyulan tepkinin her geçen gün daha da artacağına inanıyorum
      Eğer Merkez Sağ toparlanır, ynetime iş bilen kişiler getirilirse, AKP nin işinin çok daha zorlaşacağını söyleyebilirim.Merkez Sağ ile Demokrat Partiyi kastettiğimi burada belirtmek istiyorum.
      Demek istediğim husus şudur: Size oy veren düşük eğitimli yoksul vatandaşları aptal yerine koyar, patatesle,soğanla, çeşitli gıda yardımı ile sürekli kandırabileceğinizi sanırsanız, söylediklerinizin tersini yaparsanız, bu kesim de olup biteni anladığında, AKP tek başına kalacaktır.
      Anayasa değişikliği oylamasında ben şahsen iplerin kopacağına inanıyorum
                    OLUP BİTENLERDEN YETERİNCE DERS ÇIKARMAK
      Bayram öncesi yazdığım makaleler de şu hususu özellikle vurgulamıştım: Başta Sayın Başbakan olmak üzere, Bakanların ve çalışma arkadaşlarının çoğu, İmam-Hatip kökenli.Devlet mekanizmasının önemli yerlerinde görev alanların da, çoğu İmam-Hatipli Dolayısı ile, işlerin bu hale gelmesinde, bu okullarda verilen eğitim- öğretimin önemli bir etkisi olduğuna inanıyorum. Bu itibarla, öncelikle bu okullarda ki eğitim- öğretim mercek altına alınmalıdır.Şimdi buna ilave olarak bir hususa daha işaret etmek istiyorum:
       İmam-Hatipli bilgisi ve mantığı ile, Devlet İşlerinin yürütülemeyeceği anlaşılmıştır.
      Şu anda mevcut yönecilerin çoğu, kendilerine verilen görevleri yapıp, halkın sorunlarını een iyi bir şekilde çözmeye çalışacakları yerde, Toplumu ve Türkiye nin İdare şeklini kendi ideolojileri doğrultusunda değiştirmeye çalışıyorlar.Toplumu germe, Toplumla inatlaşma ve takiye de,işte bu noktada başlıyor
       Kıssadan Hisse ile, vatandaşlarımıza önerim şudur: İşsizlikten, pahalılıktan, adaletsizlikten bahsedip te, sizlerden oy almaya çalışan her siyasetçinin sözlerine kanmayın.Bunların hepsi doğru ve genel ifadeler.Ama bu sorunların he biri ayrı bir uzmanlık dalı Konusu ile ilgili eğitim almayan, tecrübesi olmayan birilerinin bu sorunları çözmesi, çözebilmesi maalesef mümkün değil. Devlette çalışmayan, Devlette hakkıyla önceleri önemli yerlere gelmeyen birilerinin, başarılı bir yönetim ortaya koymaları, koyabilmeleri de maalesef mümkün değildir.Bu gün yaşadığımız tüm sorunlar, siyasileri seçerken, bu gibi konularda hassas davranmadığımızdan kaynaklanmaktadır.
           AMERİKAN ÖZEL KUVVETLERİ DELTA FORCE NİN TÜRKİYE DE İŞİ NE!?...
      Amerika Birleşik Devleri Genel Kurmay Başkanı ile İkinci Başkanı, Türkiye de Amerikan Özel Kuvvetlerinin Türkiye de görev yaptığını söyledi. Bu kuvvetlerin daha ziyade, Suriye sınırında konuşlandıkları ve buradan, Suriye ye girip çıktıkları, çatışmalara katıldıkları söyleniyor. Bu gibi konulara benzer haberler Basınımızda daha önceleri yer aldı. Kamplarda sözde  mülteci görünümünde teröristlerin, paralı askerlerin barındırıldığı, buralarda, askeri eğitimin verildiği iddia ediliyordu. Ama Hükümet büyük bir pişkinlikle bu gibi haberleri hep yalanlıyor ve bir kılıf uyduruyordu. Ama bu gün için mızrak artık çuvala sığmaz oldu. Bizden gizlenen hususları, hep yabancılardan öğreniyoruz.
      Türkiye ye yabancı askerlerin girmesi, burada görev yapması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iznine tabidir. Bu gibi konularda, ve Ülkemizin güvenliğini ilgilendiren diğer konularda, bütün Milletvekillerinin Liderlerinin mevcut tavrına nazaran, görevlerini yapmaya davet ediyorum.Bizlerden gizlenen konular, bir Anayasa ihlalidir. Malatya – Kürecik te kurulan Amerikan radar üssü ve burada görev yapan Amerikan askerlerin yerleştirilmesi de, Neclis olmadığı için bir Anayasa ihlalidir.
      Ve tüm vatandaşlarımızın da, özelliklede güvenliğimizi, Milli Birlik ve Beraberliğimizi ilgilendiren konularda hassas davranmaları gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Anayurt Gazetesi 29 Ekim 2012 Pazartesi
            ***
MİLLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?...
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
                                  29 EKİM COMHURİYET BAYRAMI KUTLAMALARINDAN SONRA...
        Sevgili Anayuet Okurları,29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları öncesinde, bazı Siyasi Partilerle, Sivil Toplum Örgütlerinin Ulusta İlk Büyük Miller Meclisinin önünde Bayramı kutlamak istemeleri ve Hükümet Yetkililerinin müsade etmemesi üzerine yaşanan restleşme ile ilgili gelişmeleri ve bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım Bu gün, kutlamalar esnasında yaşananlardan ve Sayın Başbakanın bu kutlamalar ile verdiği demeç hakkında birşeyler şöylemek istiyorum.
        Beklendiği gibi,Bazı Siyasi Partilerle, Sivil Toplum Örgütleri ve Ankara Halkı ile, Anadolunun değişik Bölgelerinden gelen insanlar Ankara Ulusta, İlk Meclisin önünde toplandı.
        Polisin toplanmayı önlemek maksadıyla yollara barikatlar kurduğunu, Topluluğun Anıt Kabire Yürümek istemesi ve ısrarı üzerine yaşanan arbedeyi, ve Polisin biber gazlı müdahalesini televizyonlarda gördünüz, gazetelerde okudunuz.Tabi ki yandaş gazete ve televizyonların yaşananları Halkımıuza objektif bir şekilde yansıttıklarını maalesef  söyleyemeyeceğim.
         Polisin biber gazlı müdahalesinden Cumhuriyet Halk Partisi CHP Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da nasibini aldı.Tüm bu geişmeler demokrasimiz ve geldiğimiz nokta itibarı ile çok vahim bir olay; bu yaşananlar son derece utanç verici şeyler.
        Yine bazı gazetelerde ve televizyonlarda, Anadolunun değişik yerlerinden gelmek isteyenlerin çıkışta, yada yolculuk esnasında değişik yerlerde durdurularak sudan bahanelerle engellendiğini biliyoruz. Engellenen otobüs sayısının 110 olduğu söyleniyor. Ama bunlardan kaçının Ankaraya zamanında ulaştığı konusunda elimizde kesin bilgi olmadığından, maaleser bir rakam veremiyoruz.Eğer engellemeler olmasaydı, bu kutlamalara katılanların sayısı çok daha fazla olacaktı.Ama tüm engellemelere rağmen bu yürüyüşe katılanların sayısının 1 Milyonu geçtiği söyleniyor.Bu hususu bazı gazete ve televizyonlara yansıyan görüntülerden de anlayabiliyoruz.
        Polisin müdahalesinde en iğrenç konulardan biri şu: Polis, bayrak açan bir gence müdahale edip tartaklıyor.Ama aynı polis teşkilatı PKK terör Örgütü lehine yürüyüş yap*an, Abdullah Öcalanın  resmini taşıyanlara, PKK bayrağını taşıyanlara, Devlete küfredenlere aynı şekilde müdahale etmemesini nasıl karşılayacaksınız?  Güvenlik güçlerinin bu iki durumdaki yanlış davranışı asla tasvip edilrmez Hele bir polisin Türrk bayrağını açan bir gence yakışıksız müdahalesi hiç affedilemez!...
        Bu ve buna benzer örnekler polis teşkilatının ne hale geldiği, ya da getirildiğinin canlı birer örnekleri
      Halkın polis barıkatını aşıp, Anıt Kabire doğru akmaya başladıktan sonra, yolların araç trafiğine açılması ise, ayrı bir rezalet.Bir kaza ya da can kaybı yaşanmamasının sebebi ise,Hükümet Yetkililerinin dışında,herkesin yapılanların farkında olması, ve sorumlu daxranmasıdır.
      Halkın Cumhuriyet Bayramını kendisinin kutlamak istemesine Hükümet tarafından yasak getirilemiyeceği, ve bunun için, Hükümetten de bir iznin alınmasının gerekmediği, Barolar trafından, ve diğer diğer önemli hukukçular tafafından tekrar, tekrar ortaya kondu,anlatıldı. Bu itibarla, Halkın Cumhuriyet Bayramını, İlk Meclisin önünde kutlamak istesine, Anıt Kabire gidilmesine, Atatürk Heykel ve Büstlerine çelenk ve çiçek konulmasını yasaklamasını, Hükümetin keyfi bir uygulaması olarak nitelendirebiliriz.
      Böyle bir tutum ve davranışları, Laik, Demokratik ve temelde bir Hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine, Cumhuriyetin Devrim ve kazanımlarına, bütün bu kazanımların öncüsü olan ve Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk ü itibarsızlaştırmaya, özellikle de, yeni nesillerin kalplerinden ve kafalarından silmeye yönelik, Resmi girişimler olarak değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olur.
      Bu ve bunun gibi biliçli yapılan tutum ve davranışlar, çıkartılan Resmi engellemeler, tarihimizde bir kara leke olarak yerini alacaktır. İnancım o dur, ki büyük ve asil Türk milleri, bu kötü günlerinde üstesinden mutlaka gelecektir.
      29 Ekim kutlamaları öncesinde, provokasyon olbilir, teröristler bombalı saldıdırıda bulunabilirler yönünde istihbarat aldıkları yönündeki açıklamaların ise,katılımın az olmasına yönelik hamleler olduğu da ortaya çıkmıştır.
      Hükümete ve özellikle de Güvenlik Güçlerine düşen görev ise,eğer gerçekten ellerinde böyle bir istihbarat varsa, gerekli önlemleri almak şeklinde omalıydı, bizzat kendisi engel çıkarmak şekllinde değil…
      Şimdi de Hükümetin Resmi kutlaması ve Sayın Başbakanın açıklamaları hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
      Ankara da Hipodrumdaki Resmi kutlamaları ve Sayın Başbakanın herkesi buraya davet etmesini, yada tüm kutlamaların burada yapılmasını istemesini ise, Hükümetin bir politik manevrası, bir göz boyama olarak değerlendirmek lazım.
      Hipodrumdaki kutlamalara Halkın rağbet etmediğini, orada Bayramın sönük geçtiğini hep birlikte gördük
      Syın Başbakanın Bayram sonrasında söylediklerini ise televizyonlarda hep beraber dinledik ve gördük. Bu gibi konuşma ve değerlendirmelere ancak yanda gazete ve televizyonlarıdan başka bir gazete yada televizyon izlemeyenler ile oolaylara at gözlüğü ile bakanlar inanabilir.Yada Türkiye yi tanımayanlar inanabilir.Böyle bir husus, Sayın Başbakanın yöntem ve yapısı ile ilgili bir husus. Sayın Başbakanın söyledikleri ile, uygulamaları maalesef birbirinden tamamen farklı olabiliyor.Seçim kazanmasının nedenlerinden biri de bu…
      Benim önerim ve tavsiyem şudur:
      Artık herkes olup bitenleri görmeli ve anlamalıdır. Tüm Milletvekilleri için de bir şeyler söylemek istiyorum.
      Halkın Tansiyonunun yükselmesine neden olan, Hükümetin Milletle zıtlaşmayı tercih etmesi hususunda artık Milletvekilleri, ya da Meclis bir şeyler yapmalı diye düşünüyorum
            Saygılarımla… (Anayurt Gazetesi 2 Kasım 2012 Cuma)
            ***
MİLLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?...
                                                                                     Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
                                        BÜTÜKŞEHİR KANUN TASARISI NEDİR?
          Sevgili Anayurt Okurları,eğer bu kanun tasarısı Meclisten geçerse,Türkiye de mevcut olan 16 Büyükşehir statüdündeki ilimize ilaveten, bu yeni kanun tasarısı ile 13 İlimiz daha Büyükşehir statüsüne kavuşmuş olacak
        Bu kanun tasarısı ile hedeflenen nihai amaç, halen mevcut olan 16 Büuükşehir statüsündeki 15 Büyükşehire, 13 ilave daha yaparak, toplam Büyükşehir sayısını 29 a çıkarmak değil. Bu tasarı ile, eskileride dahil olmak üzere,bütün Büyükşehir statüsündeki Vilayetlerimiz, yeni bir idari yapıya kavuşmuş olacaklarsır. Böyle bir idari yapı ile amaçlanan asıl hedef, vatandaşa iletilen hizmetlerin daha etkin hale getirilmesi ile ilgili değildir. Asıl amaç Türkiye nin ileride Eyaletlerle yönetilen bir yapıya zemin hazırlamaktır.
        Eğer bu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçerse, şimdiki Türkiye Cumhuriyeti nin adı, ilerdeki bir zaman içerisinde örneğin Türkiye Federal Cumhuriyeti olarak değiştirilecektir. Peki şimdi soru şu: Sözde Kurt Halkını temsilen onların  haklarını savunduğunu iddia eden ayrılıkçı Barış ve Demokrasi Partisi BDP ile,bu Partinin silahlı kolu olan PKK Terör Örgütünden başka, böyle bir kanun teklifinin çıkmasını öyle çok isteyen başka bir siyasi Parti var mı?   Birde bu kanunun çıkmasını çok isteyen İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ile, zehiri Halka bal diye empoze etmeye; halkı kandyrmaya çalışan bu Partinin Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Tayyip  Erdoğan var.
        Barış ve Demokrasi Partisi BDP Kürt halkını temsil ettiğini söylüıor ama, aklı başında olan, işi gücü olan Kürt vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu, Türkiye nin birlik ve beraberliğinden yana; ayrılık ve gayrılıkla bir ilgisi yok.Özellikle Güney
Doğu İllerimizde bazı vatandaşlaeımızın BDP ye oy vermesi ise, BDP ye inandığı için değil, orada Devletin Otoritesinin olmadığı, bu itibarla bu bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımızın PKK baskısından çekindikleri için,bu partiye oy verdiklerini söyleyebiliriz.
        Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın gerekçesi ise malum; Irak ın işgali öncesinde, o zaman ki şartlar dahilinde, Amerika Birleşik Devletlerinin yardım ve desteği ile iktidara geldi, ve Amerika Birleşik Devletleri aralarında Türkiye nin de bulunduğu 24 İslam ülkesini bölüp, parçalamak istiyor. Ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ise, bir bölüp parçalama projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi olan BOP ta Eş Başkan olduğunu kendisi söylüyor.Ve istemese de, bu kanunu savunmak zorunda. Eğer bu Kanun Meclisten geçmezse, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğanın da sunu olur.
        Bu itibarla, nihai hedefi Türkiye nin Üniter yapısını bozup, Federal bir yapı ya geçişi sağlayarak, Türkiye  yi bölüp, parçalamaya yönelik olan yeni Büyükşehir Kanun Tasarısının asıl sahİbi de, Amerika Birleşik Devletleridir Bu gerçeği herkesin bilmesi ve anlaması lazım.
       Halkımızın 50 si AKP, özellikle de Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan dan dolayı oy verdi ama, Türkiye nin belki % 5 i bölünmeye rıza gösterir diyorum
        Belki çok büyük zorlama le, bu kanun tasarısı Meclisten geçer ama, bu AKP nin, özellikle de Başbakan Sayın Tayyip Erdoğanın da sonu olur.
        29 Ekim Cumhuriuet Bayramı kutlamaları ile doruğa çıkan, Hükümetin Halkla zıtlaşması ve arkasından bu kanunun Meclise getirilmesi ve israr, Hükümete karşı protest5oları daha da artıracaktır.Şu hususu burada tekrar hatırlatmak istiyorum.
         Türk Halkı Arab ülkelerinin halkı gibi değildir. Eğer 100 Binler, Milyonlar meydanlara dökülür, sel olur akarlarsa, bu gücün karşısında hiç bir hükümet dayanamaz. Onun için Hükümetin Halkla sürekli zıtlaşmasını, Halkı aptal yerine koymasını hiç doğru bulmuyorum.
        Devlet Televizyonu TRT nin Kürtçe yayınlara başlamasını, Habur da PKK militanlarının bir bayram havasında karşılanmasını, Oslo da PKK- Hükümet müzakerelerini, Türkiye ni Federal bir yapıya geçiş için bir zemin hazırlama olarak değerlendirmek lazım. İleri Demorrasi söylemleri ile, yetkililerin bir türlü doğrudan söylemeye cesaret edemedikleri husus ta, aslında Federasyona geçebilmek için bir zemin hazırlama çalışmasının bir parçası idi, şimdi de öyledir.
       Yeni  Anayasa değişikliği çalışmaları ise, Türkiye nin anayasal olarak ta bölünmesine zemin hazırlamaktır. Bu değişikliğinde Meclisten geçeceğini hiç sanmıyorum.
       Demek istediğim husus şudur. AKP nin kimseyi suçlamaya hakkı yoktur. Kendi elleriyle kendi sonunu hazırlamaya çajışıyor.
        Ulusal hak ve menfaatlerimizi savunan yazılı ve görsel basınına tavır konulması, Türkiye Cumhuriyetine, Laik, Demokratik, sosyal hukuk devleti ilkelerine, Cumhuriyetin kazanımlarına, Mustafa Kemal Atatürk e Halkın sahiplenmesinden Hükümetin rahatsızlık duyması, 29 Ekim Cumhuriyet Bayranı kutlamalarına karşı çıkışı, Halkın Anıtkabire gitmesine engel olunması, Yetkililerce duyulan rahatsızlıktan dolayıdır.
        Hükümet izlediği yolda bir engel bir diken istememektedir
        Bu bölümde Hükümetin Israrla çıkarmak isrediği, Büyükşehir Kanun Tasarısı ile yapmak istediklerini etraflı olarak ele almaya ve sizleri aydınlaatmaya çalışacağız. Bu Kanun Tasarısının tamamı 92 sayfadır. Bunu özet halinde ve yorumlarla sizlere aktaracağız.
            Bu  Kanun Tasarısı ile, AKP nin, Muhalefet Partilerinin elindeki Belediyeleri iptal edip, anti demokratik yöntemlerle oy kazanmaya çalışmak ta işin başka bir boyutu.
         Eğer nüfusu artan ve bazı şartlara haiz olan şehirler, mevcut idariyapıları ve ana sistem bozulmadan Büyükşehir yapılmak istense, aslında buna kimsenin bir itirazı olmaz. Ama işin içinde pek çok iş ve sorun var. Çok uyanık olmak ve iyi düşünmek lazım.
(Anayurt Gazetesi 5 Kasım 2012 Pazartesi)
***
MİLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR !?...
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
                      ESKİ BÜYÜKŞEHİRLER VE YENİ ADAYLAR HANGİSİ?
       Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Gaziantep, Adana, Konya,Eskişehir, Erzurum, Kayseri, Diyarbakır,Mersin, Sakarya, Samsun, Antalya. Bunlar haen Büyükşehir statüsündeki şehirler Yeni Adaylar ise şunlar:
      Aydın, Balıkesir,Denizli, Malatya,Manisa, Kahraman Maraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ,Trabzon,Şanlı Urfa, Hatay ve Van
       Eğer mevcut Büyükşehirlerin yapısı masaya yatırılıp, sorunlar tartışılmış olsaydı, varsa aksayan yönler masaya yatırılır ve çözüm hususunda yapılması gereken yapılırdi Ama bunların hiçbiri yapılmadı ve bu günlere gelindi. Demek ki, aceleye getirilen, haltan gizlenen bir şeyler var.
      Cazibe öne konan büyük sıfatından  kaynaklanıyor.Büyük araba, büyük iş, büyük fırsat gib,...
      Bundan önceki yazımda anlattım; işin içinde iş var. Eğer bu kanun tasarısı Meclisten geçmezse,
      Türkiye nin Üniter yapısının bozulmasının ve dolayısıylada Federal bir yapıya geçilmesinin önü açılmış olur. Ama ben bu tasarının bütün uğraşlara rağmen çabaların boşa çıkacağını; Meclisten muhtemelen geçmeyeceğini de düşünüıorum Zira bu işe bazı AKP Milletvekillerinin de karşı olduğu anlaşılıyor. Bu maksatla Kızılcahamamda kampa alınan Milletvekillerini Saşbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın ikna edemediği söyleniyor CHP ile MHP bu tasarıya zaten karşı olduklarını daha önce söylemişlerdi
      Bu tasarı Meclise geldiğinde çok hararetli tartışmaların, kavgaların yaşanacağı muhakkak.Eğer Es Kaza bu tasaırı Meclisten gecerse, Türkiye de Hükümeti protesto eden büyük mitinglerin yapılacağını söyleyebiliriz. Eğer bu protestolarartar ve yaygın hale gelirse, Hükümetin buna uzun süre dayanabileceğini hiç sanmıyorum
       Zararın neresinden dönsen kardır diyeceğim ama,Hükümetin bu kararından döneceğini,, dönebileceğini  maalesef mümkün görmüyorum. Zşra bu projenin sahibi ve takipçisi de Amerika Birleşik Devletleridir.
      Büyükşehir Yasası Kanun Tasarısının maddelerine ve içeriğine geçeceğim ama, vatandaşlarımızdan benim bir talebim var
      Milli Birlik ve Bütünlüğümüzden yana olan duyarlı vatandaşlarımız zaten kendilerine düşen görevleri yapıyorlar Bunu ulusal menfaatlerimizi, Üniter yapımızı ön planda tutan, ama muhalif diye adlandırılan gazetelerin günlük satışlarının artmasından da anlıyoruz.Kendim adına, bu gibi duyarlı vatandaşlarımıza içten teşekkürlerimi sunuyorum.
      Halkımızda bilinçlenme her geçen gün artıyor. Bu sevindirici bir  husus. Ama yeterli değil.
      Eğer durumu iyi olan vatandaşlarımız ulusalcı gazetelerden, biraz fazladan alır, ve birilerine dağıtırlarsa, fanatjklerin dışında kalan muhafazakar, Dindar ama ılımlı vatandaşlarımızın da,aydınlanması hususunda önemli bir hizmet yapmış olurlar.
      Bu gün sorunun önemli bir kısmı, AKP ye samimi duygularla oy veren bazı vatandaşlarımızın çoğunun,yandaş diye tabir edilen gazetelerin ve televizyonların etkisi altında olmalarından ve dolayısıyle, içinde bulunduğumuz durumun vahametini anlayamadıklarından kaynaklandığını söylemek zorundayım. Bu gibi vatandaşlarımızında aydınlanmasını sağlamak, sorunun çözümünde önemli bir faktördür.
      Ben özellikle şu hususu vurgulamak istiyorum: Kimse bu toprakları bize hediye etmedi. Bu topraklar, kanla, canla alındı.Bizler, bizden öncekilerin bize emanet ettiği bu toprakları, bizden sonrakilere de aynen teslim etmeliyiz. Kuru ekmek bile yense kimse ölmez ama,toprağımızı kaybedersek, bunun telafisi maalesef mümkün değil
      Bu itibarla, Büyükşehir Yasa tasarısı, Türkiye Cumhuriyetinin temeline konulmuş bir bombadır. Ve reddedilmesi gerekir.Ve Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkimiz mutlaka gözden geçirilmelidir.
      Vatandaşlarımız iyi düşünsünler, olup bitenleri anlasınlar Terör, acaba niye bitmiyor? Bitirilmek istenmiyor da, ondan. Çatışmalarda şehit düşen askerlerimizin çoğu, gariban vatandaşlarımızın çocukları…Ve bu işin arkasynda Amerika var. Büyükşehir Kanun tasarısı ise, Türkiye nin bölünüp parçalanması için, işin kılıfı.Onu için bu yasa teklifi reddedilmeli!...
               BÜYÜKŞEHİR KANUN TASARISI NEDEN REDDEDİLMELİ DİR?
      Buraya kadar sizlere işin özünü anlatmaya çalıştım ama, bundan sonrasında, maddeler üzerinde bir şeyler söylemek istiyorum.
      Madde-1 Büyükşehir statüsüne kavuşturulmak istenen İllerin listesi, ki bunları makalenin başında verdik. Sayıları 13
       Madde – 2 Halen Büyükşehir statüsünde olan İllerimiz Bunların sayısı 16 Bunları da makalenin başında söyledik.
       Madde- 3 Birinci ve İkinci sıradaki illere bağlı ilçelerin mülki sınırlar içerisindeki tmzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise, mahalleleri ile bağlı bulunduğu ilçe belediyesine bağlanmıştır.
       Şimdi bu maddeyi biraz açalım ve açıklamaya çalışalım
       Birinci ve ikinci sıradaki iller, eskileri ile, yeni Büyükşehir yapılacak olanlar.Yani bu illerin belediye başkanlıkları lağvediliyor. Mal varlıkları Büyükşehir belediyesine devrediliyor.Bu illerin sınırları öyle küçük değil, ilçeleride hep merkeze yakın değil ki…Ve çoğu ilçelerde çok büyük. Örneğin Ankara da Sincan İlçesinin nüfusunun 600 Bin, Etimesgut un ise 500 Bin kadar Dolayısı ile, bu illerin çoğu ilçelerinin nüfusu neredeyse tek başlarına bir Büyük şehir gibi.
     Peki bu ilçeleri lağvedip, Büyükşehir e bağladığınızda, buraları kim, nasıl ve hangi yetkilerle yönetecek?...Sonra Halkın iradesi diyorsunuz, İleri Demokrasiden bahsediyorsunuz. Ama Halkın seçtiği Belediye Başkanını ve Encümen Üyelerini teşkilatı lağvederek, görevden alıyorsunuz, mallarınında üsyüne oturuyorsunuz Peki Demokrasi bunun neresinde?...
      Madde-4 İstanbul ve Kocaeli il sınırları içinde kalan koyler, ilçe belediyelerine mahalle olarak katılmıştır.Tab ki bu maddede de yanlış ve açık olmayan hususlar var
            Made-5 Birinci, ikinci ve dördüncü maddedeki İllerde, ilözel idarelerinin tüzel kişiliği kaldırılmıştır.
      Demek ki eski ve yeni Büyükşehirlerdeki il özel idareleri kaldırılıyor.İstanbul ve Kocaeli nin de bazı ilçelerinde bile özel idareler varmış ki, bunlarında tüzel kişilikleri kaldırılıyor
     İl özel idareleri köylere, elektrik,su, yol gibi alt yapı hizmetleri yapıyordu. Bu briminde görevine son veriliyor. Tabi bütün bu görevler Büyükşehir Belediyelerine devredildiğine göre, Büyükşehir yönetimlerinin genişleyengörevlerin altından nasıl kalkacağı belirtilmemiş. Ama biz söyleyelim. Bynun adı Federal bir sistem.
       Şimdi soru şu: Millet AKP ye güncel sorunları haletsini, yaşamı daha kolay ve daha kaliteli hale getirsin diye mi oy verdi, yoksa rejimi değiştirsin diye mi oy verdi?...Bu güne kadar anlamayanların, şimdi AKP nin özellikle de Sayın Başbakanın niyetini ve bu güne kadar Takiye yaptığını görmeli ve anlamalı. Saygılarımla. (Anayurt Gazetesi 7 Kasım 2012 Çarşamba)
            ***
MİLLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?..14
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
        MİLLETİN İLERİ DEMOKRASİSİ İLE, HÜKÜMETİN İLERİ DEMOKRASİSİ ARASINDA NE FARK VAR?
        Sevgili Anayurt Okurları, işinde gücünde olan, Devletin Anayasa ve kanunlarına uyan,Türkiye nin vatanı ve milleti ile bölünmez bir bütün olduğuna inan sade vatandaşlarımızın taleplerinde bir art niyet yoktur, menfaat ve bir çıkar ilişkisi yoktur. Aynı şekilde kendisini idare eden Siyasilerin kanun ve yasalar çerçevesinde hareket etmelerini talep etmek, gücünü ortaya koymak için, miting yapması, meydanlara dökülmesi ise,demokratik bir haktır.
       10 Kasım 2012 Tarihinde Ankara da Tandoğan Meydanı ve Anıtkabir çevresinde, Mustafa Kemal Atatürk ü anmak için toplanan yüz binlerce insanın, hatta 1 Milyonun çok üstünde olduğu söyleniyor, gösterdiği davranış ve hassasiyet, tam anlamı ile bir İleri Demokrasi örneğidir.Hükümete Kırmızı Kart göstermiştir.Bu şekilde Hükümetin uygulamalarından rahatsızlığını ortaya koymuştur.Umarım, Halkımızın bu haklı tepki ve taleplerinden bizleri idare edenler gerekli dersi alır, toplumu germeye devam etmezler.
         Halkımız, Hükümet tarafından bilinçli bir şekilde yürütülen Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığına dur demek için Türkiye nin her tarafından Ankara ya akın etmiştir. Bu yıl katılımım yüksek olmasının nedeni, bu gibi konularda ve daha birçok konularda Hükümete duyulan öfkenin had safhaya gelmesinden kaynaklanmaktadır.
       İşin ilginç yanı, Hükümetin bütün engelleme ve kışkırtıcı davranışlarına karşı, Halkımız her hangi bir taşkınlık yapmamıştır. Bu da, bizim insanımızın Demokrasi açısından belli bir olgunluğa geldiğini göstermesi bakımından çok önemlidir.
        Tandoğan meydanında, Anıtkabir çevresinde toplanan yüz binleri, hatta milyonları, şu partiye, bu partiye, şu görüşe, bu görüşe mensuptur diye tasnife çalışmak, işi hafife almak son derece yanlıştır.Halkımız, terörün önlenememesinden, çocuklarının PKK tarafından kalleşçe şehit edilmesinden, gerekeni yapmak yerine, Hükümetin  PKK terör örgütü ile yürütülen müzakerelerden, Üniter yapımızın bozulmaya çalışılmasından, Türk ve Türklüğe karşı biliçli olarak yürütütülen küçültme ve aşağılama hareketlerinden, hatta Anayasada yer alan Türk ifadelerinin bile çıkarılmak istenmesinden son derece rahatsız
       Konu sadece buda değil, ayrıca işsizlik, yolsuzluk, adaletsizlik, hukuksuzluk gibi nedenlerden dolayı Halkımızın büyük bir kısmı Hükümete karşı tepkili, Hükümetin uygulamalarından hoşnut değil. Ve gidişattan memnun olmadığını en üst perdeden göstermek için, çok uzaklardan Ankara ya geldiler, yağmur altında beklediler ve nihayet bütün engellemelere rağmen Anıtkabire girdiler ve Atatürk e saygılarını gösterdiler.
        Hükümetin uygulamalarından işçi, köylü, memur, öğrenci, öğrenci velisi, emekli, esnaf çoğu kişi rahatsız. Bütün olumsuz gelişmelere rağmen hala Hükümeti savunanlar varsa da, bunlar olup ulup bitenin henüz farkında olmayan, genellde ideolojik düşünen, yada Hükümetten çıkar sağlayan menfaat gruplarıdır. Ama bunlarında sayıları azalmakta.
       Bu itibarla Halkın Hükümete isyan etmesi, sadece Hükümetin bilinçli olarak yıürütüğü Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı değil.Herkesin kendine göre bir nedeni var ve çareyi Atatürk düşüncesinin etrafında toplanmakta görüyor.
       Halkımız samimi duygularla rahatsızlığını ortaya koydu; Milli Değerlerimize saygı gösterilmesini huzur, güven ve sükun içerisinde olmayı, Hükümetin  sorunlarına çözüm bulmasını, yaşamı daha kolay hale getirmesini istiyor..İşte Hakımızın İleri Demokrasisi bu.!
       Hükümetin İleri Demokrasi dediği, bu kapsamda yürüttüğü çalışmalar ise,Türkiyeyi bölüp parçalamaya çalışanlara, bu yönde tavizler vermek,önlerini açmak için yasal düzenlemeler yapmak...
       Ayrıca Cumhuriyet rejiminin yasakladığı, suş teşkil ettiği hususlara aykırı hareket etmek, bu yasakları kaldırmaya çalışmak, yapabiliyorsa yapmak, Hükümetin İleri demokrasiden anladığı bu.
         Aslında İleri Demokrasi adı altında yürütülen tüm çalışmalar ve ayrılık yanlısı olanlara verilen tavizler, aslında Türkiye nin Üniter yapısını bozmaya yönelik hareketlerdir Ve bu konudaki çalışmalar, bir Amerika Birleşik Devletleri projesi olan BOP kapsamında yürütülmektedir.Ve Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da bu projenin Eş Başkanıdır.
        Halkımız nihayetinde olup bitenleri anlamıştır ve bu yüzden Hükümete çok tepkilidir İşte doruğa çıkan bu tepkisini tan doğanda ortaya koymuştur.
         Sadece Ankara da değil, bu sene Türkiye nin her yerinde Atatürk ü anma törenlerinin önceki yıllara nazaran çok daha kalabalık olduğu ve canlı geçtiği söyleniyor. Eğer Başbakan Syın Tayyip Erdoğan değil İleri Demokrasi, normaline inansa, Türkiye çapında milyonları bulan Halkın tepkisine kulak verir ve gerektiği gibi davranır, Halkla zıtlaşmaz.
         CUMHURİYET BAŞ SAVCILARI NEREDE'?
       Başbakan Yardımcıları Sayın Bekir Bozdağ Tekke ve Zaviyelerin yeniden açılabileceğini, Syın Hüseyin Çelik ise, Devrim Kanunlarının değişebileceğini söylemiş.Bu açıklamalar, Anayasamızın temel ilkelerine aykırıdır. Normalde Cumhuriyet Baş Savcısının kapatma davası açması gerekir ama, hiç sanmıyorum. Eğer Yargı Eski Yargı olsa, Yargı Siyasetin emrine girmemiş olsaydı, her halde ne Sayın Bozdağ, ne de Sayın Çelik böylesine açık ve net bir şekilde Anayasa ihlali yapmaya cesaret edemezlerdi.
        SKORSKY HELİKOPTERİ DÜŞTÜ MÜ, YOKSA DÜŞÜRÜLDÜ MÜ?
         kIısa bir zaman dilimi içerisinde düşen bu üçüncü helikopter.Deniliyor ki, helikopter sis yüzünden düşmüş Ben şahsen buna pek ihtimal vermiyorum. Zira bunun gibi hava araçları ileri teknoloji ile üretilmişlerdir. Üzerindeki modern cihazlar nedeni ile, sisten etkilenmesi pek mümkün değil. Bu konuda uzman olan kişilerin yazılı ve görsel basında açıklama yapmalarını bekliyorum
 Peş peşe 3 helikopterin düşmesini ben normal bir olay görmüyorum.Bu helikopterler muhtemelen düşürülmüştür. Genel Kurmay Başkanının Hükümet paralelinde olduğu, yada TSK nında siyasete bulaştırıldığını düşünürsek, helikopterlerimiz düşürülmüş olsalar bile, bu yönde bir açıklama yapacaklarını sanmıyorum
         Daha önceleri değinmiştim. Bu helikopterler Amerikan yapımı oldukları için, yazılım sistemine uydulardan kumanda etmek suretiyle arızalandırılıp düşürülebileceğini söylemiştim.
        Bu gibi konularda Hükümet üzerine düşen görevi maalesef yapmıyor.
        22 Haziranda düşürülen  F-4 keşif uçağımızın enkazı denizin dibinden henüz çıkarılamadı. Çıkarılmış olsa düşüş nedeni de öğrenilebilir di. Anlaşılan odur ki çıkarılmak ta istenmiyor.
        Dün Televizyonda  Gazeteci Can Ataklı, helikopterin Türkiye nin Suriyeli Muhaliflere, ya da teröristlere verdiği Stinger füzelerinin düşürülmüş olabileceği yönünde bilgiler sundu. Sayın Sabahattin Önkibar ise, İsrail gizli servisi MOSSAD ın sitesi ABKAD da bu yönde bir bilgi olduğunu açıkladı
          Hükümet bu gibi bilgileri gizleyebilir ama, başta Muhalefet Milletvekillerinin bu konunun üstüne gitmesi lazım.
Anayurt Gazetesi 13 Kasım 2012 Salı
            ***
MİLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?...17
                                  Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
          SURİYE SINIRINDAKİ YERLEŞİM YERLERİNE NEDEN MERMİ DÜŞÜYOR?
           İTürkiye nin Gneyindeki yerleşim yerlerine önceleri nadiren mermi düşüyordu. Şimdi sıklaşmaya başladı. Gazeteci Can Ataklı  bir televizyon programında önemli açıklamalararda bulundu.İBu tespiti burada sizlere aktararak konuya girmek istiyorum.
        Sınırımızdan Suriye ye giriş çıkışlarda bir sınırlama yok. Muhalif adı altında teröristler, paralı askerler, ajanlar buradan Suriye ye giriyorlar. Zaten Suriye nin kuzeyi teröristlerin kontrolünde. Bu gibiler orada boş durmuyorlar; Suriye li askerlerde bunlara karşılık verince çatışma çıkıyor. Zoru görüncede Türkiye ye doğru kaçıyorlar. Suriyeli askerlerde onları kovalıyor. Bu itibarla ister istemez bazı kurşun, top mermisi, yada bomba Türkiye topraklarına düşüyor. Eğer Türkiye sınırlardan giriş çıkışı serbest bırakmasa sınırlarımızın yakınında çatışma olmayacak, top mermisi, bomba...vs de Güneyimizdeki yerleşim yerlerine düşüp, insanlarımızın mal ve canlarına zarar vermeyecekti
         Güney de Suriye sınırımızda kurulan sözde mülteci kamplarında, mülteci adı altında teröristlerin barındırıldığı onlara silahlı eğitim verildiği, Milletvekillerinin bile bu kamplara giremediği gündeme detirilmiş, ama bir sonuç alınamamıştı.Demek istediğim husus şu:
        Bunun Surite krizinin Halkımıza, Türkiye ye verdiği maddi manevi zararın sorumluu İktidardaki AKP Hükümetidir.
        NİHAYET BÜYÜKŞEHİR KANUN TASARISI DA MECLİSTEN GEÇTİ.
        Muhalefet Partileri, en azından sahip oldukları Belediye Başkanlıklarını kaybetmemek gibi nedenlerden dolayı, bu kanun tasarısına karşı çıktılar, ama olan bütün kavgaya, gürültüye naqzaran maalesef tasarı kanunlaştı. Eğer Cumhurbaşkanı da onaylarsa, tek seçenek muhalefetin Anayasa Mahkemesinde dava açması gerekiyor.Öyle olsa ble, Anayasa Mahkemesinin reddedeceği de şüpheli
         Bence ne Sayın Cumhurbaşkanı, ne de Anayas Mahkemesi Kanunu raddetmeyecek.Eğer önlem alınmazsa, bir karşı hamle yapılmassa, Türkiye nin bölünmesi, Federal bir yapıya dönüştürülmesi hususunds ilk adımlar böylece atılmış oldu.
       AKP NİN YANLIŞ UYGULAMALARININ ÖNÜNE NASIL GEÇİLEBİLİR?
        CHP VE MHP Liderleri, Büyükşehir Kanun tasarısında, ve yeni Anayasa hazırlama çalışmalarına itiraz etseler, karşı olduklarını söyleseler de, aslında Başbakan Sayın Tayyip Erdoğanla ile aynı paralelde oldukları görüntüsünü veriyorlar Onun için bu dönemde işimiz hayli zor.
          Bu itibarla sorunun çözümü zor. Bence en etkin yol şu:AKP nin içinde de kaynamanın olduğunu biliyoruz. Aynı kaynama, Liderlerinin tutum ve davranışlarından dolayı, CHP ve MHP nin içindede var.AKP deki kaynama ve huzursuzluğun asıl nedeni, üst üste 3 defa Milletvekili seçilen birisinib tekrar seçilemeyeceği. Şu anda bu durumda olan Milletvekillerinin sayısının 200 e yakın olduğu yönünde.Birde ülkemiz adına gidişattan endişe duymak.
         Snra AKP nin içinde şu anda eski, Doğru Yol, Demokrat Parti, yada Anavatan kökenli 57 Milletvekili var. Yani AKP nin uzun süre ayakta kalması, sadece kendi Miğlletvekilleri açısından bile çok zor.
         Eğer AKP, CHP ve MHP den bir grup Milletvekili Partilerinden ayrılır, bir grup kurarlar, organizeli şekilde birlikte hareket ederlerse, en azından, aleyhimize olan kanunların çıkmasında ve aynı şekilde yeni Anayasa konusunda  AKP nin önünde bir sed oluştururlar, yeni seçim kanunun yapılmasında etkili olabilirler. Ondan sonrasında seçime gidilebilir.Parlementonun bu yapısı ile seçime gidilse bile, fazla bir şey değişmez.,
                                   İLLA Kİ, CUMHURBAŞKANI OLMAK ŞART MI?
        Yapılan tüm bu yanlış işlerin temelinde Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın Cumhurbaşkanı olma hesapları yatmaktadır.Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ün ise başka hesapları var. Aslıda Sayın Erdoğan ile Sayın Gül, birbirlerini sevdikleri söylenemez.Ve her ikisi de birbirlerinin altını oymaya çalışıyorlar.
         Sayın Erdoğan ile Sayın Gül, yıllardan beri Türkiye yi idare ediyorlar.İyi idare ettiklerini de kimse iddia edemez.Eğer Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa, seçimle beraber 10 Yıl daha başta kalacak demektir. O zaman idare demokrasi olmaz; Padişahlık ya da Krallık olur.
         Sonra eğer,eğer Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olmak istiyorsa, öncelikle bu güne kadarki icraatlarının, özellikle de, BOP Eş Başkanlığının ve Türkiye adına yabancı devletler nezdinde bulunduğu taahhütlerin hesabını vermelidir.
         Bu itibarla Türkiye nin halledilmesi gereken acil sorunu, ne Başkanlık Siste mi, ne yeni Anayasa hazırlanmöası,ne Eyalet Sistemine geçiştir.Türkiye öncelikle başımıza örülen onca çorabın nasıl ve kimler tarafından örüldüğünün detaylarını bilmelidir. Bunu da sağlayacak olan; Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
         DIŞ İŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU NİHAYET YUNANLILARIN 16 ADAMIZI İŞGAL ETTİĞİNİ İRİRAF ETTİ.
         Gerekçesi ise şöyle:Lozan Andlaşmasının değişik yorumlanmasından kaynaklanmış. Sayın Tansu Çillerin Başbakanlığı zamanında toplam 750 M2 olan Kardak Kayalıklarını işgal etmeleri üzerine, ortaya konulan kararlı ve dik duruş nedeni ile, Yunanlıların kayalıkları terketmek zorunda kaldıklarını gördük. Peki AKP iktidara geldikten sonra, 2004 Yılından sonra 16 Adamız nasıl oldu da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Anlaşma aynı. Ama neden o zamana kadar bu adaları Yunanlılar işgal etmemiş, yada edememiş te, AKP iktidara geldikten sonra etmiş. Bunun hesabı mutlaka verilmeli.
        Hani,Hükümet başarılı idi!? Durup dururken başımıza birde Suriye krizi çıkartıldı...! Suriye ile sınırımız fiili olarak kalkmış durumda. Yoksa Suriye den toprak koparacağınızı mı sanıyorsunuz? Dimyat a Pirinçe  Giderken, Evdeki Bulgurdan da olmak var. Gidişat ve karşı karşıya bulunduğunuz tehlike burada. Hangi partiden olursa olsun, Milletvekilleri bu Adaların işgal edilmesinin ve Hükümetin neden bir şey yapmadığının hesabını mutlaka sormalıdır
                   DOLMABAHÇE MUTABAKATI BİR DEVLET SIRRI MI?
      Eğer, Başbakan Cumhurbaşkanı olmak istiyorsa, öncelikle bu konunun da açıklığa kavuşturulması lazım. Nedenini şu şekilde izah etmek mümkün.
       Emekli Orgeneral Sayın Yaşar Büyükanıt, zamanın genel kurmay başkanı,Sayın Tayyip Erdoğan ise, zamanın başbakanı, ve hala aynı görevde. Eğer Devletin güvenliği ile ilgili bir konu olsa, konuşmalar gizli olabilir ama, içeriğinin mutlaka kayıt altına alınması gerekir idi. Demek ki, ikisi arasında başka bir şey var.
      Sayın Büyükanıt, ve Sayın Erdoğan ın bu görüşmeye Devlet sırrı dediklerini hiç duymadık. Her ikisininde söyledikleri söz şu: Bu sız bizimle beraber mezara gidecek.
      Bir yandan bu sözler sarfedilirken, diğer yandan israrlı dorular karşısında kendilerini korumak açısından şöyle diyorlar: Eğer o açıklarsa bende açıklarım Nihayet Sayın Büyükanıt, Darbeleri Araştırma Komisyonuna ifade vermesinin ardından şu açıklamayı yaptı. Aslında Komisyonda da farlı bir şey söylememiş. Son yanıt şöyle:
      Devlet sırrıdır da diyemem, değildirde diyemem. Demek ki biri mutabakatı bozsa, hemen diğeri de olup bitenleri hemen anlatacak.Bu noktada ilginç olan husus şu:
       Syın Büyükanıt, asker olmasına rağmen, eski genel kurmay başkanlarına nazaran daha fazla konuşan birisi idi. Hükümetin yanlış uygulamalarına karşı zamanında eleştirilerini yapıyordu. Güvenlik konularında da yerinde ve zamanında yaptığı açıklamalarla Halkın takdir ve güvenini de kazanmıştı. İşte bu nokta da, ne olduysa oldu, Sayın Yaşar Büyükanıt eskisinin tersi bir görüntü vermeye başladı
      Emekli olurken de kendisine lüks bir zırhlı araç tahsis edildi. Tepkilere rağmen Sayın Büyükanıt, bu aracın kendisi için alınmasına her hangi bir itirazı da olmadı.
      İşin ilginç yanı, çoğu silah arkadaşları üst düzey komutanlar, uyduruktan darbe iddiaları ile içeri alınırken, ona dokunan olmadı.
            Bu görüşmenin içeriği ile ortaya atılan son iddia şu.Sayın Abdullah Gül, daha dış işleri bakanı iken, (Anayurt Gazetesi 16 Kasım 2012 Cuma)
            ***
MİLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?..
                                  Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
        Sevgili Anayurt Okurları, bu güne kadar defalarca söyledik; Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ile bir yere varılamayacağı anlaşılmıştır.Her geçen gün, Hükümetin yeni uygulamaları, yada söylemlerinin tamamen tersi fiil ve uygulamalarla, kötü gidişatın artarak devam ettiğini görüyoruz
         Gelinen noktada, ne Adaletten eser var, ne de Kalkınmadan. Bu noktada özellikle, yazalara, aydın Din adamlarına,vatansever iş adamlarına, sanatçılara, özellikle de Milletvekillerine önemli görev ve sorumluluk düştüğünü belirtmek istiyorum
        Ben aslında inançlı bir kişiyim Cami cemaati ve imamlar hakkında öncelikle bir şeyler söylemek istiyorum Namaz, oruç, zekat elbette önemli şeyler.Ama Türkiye yanıyor; bölünme tehlikesi ile karşı karşıya.Cami imamları Parti ismi vermeden, vatanseverlik, toprağına sahip olma, emperyalistlerin oyununa grlmeme, onlarla iş birliği içinde olmama konusunda, camidekilere güncel konular hakkında da bir şeyler anlatmalı. Kurtuluş savaşında da, bu gibi aydın Din adamlarından yararlanıldığını biliyoruz.
          Bzıları, Cami imkamlarının bu gibi güncel ve sosyal konular hakkında konuşmasını camide siyaset konuşmak olarak değerlendirse bile, şu andaki AKP iktidarının, Dindar vatandaşlarımızın oyları ile iktidara geldiğini herkes biliyor. Bu itibarla vurgulamak istediğim husus şu
          Dindar görünümlü, eğitim seviyesi düşür ve yoksul vatandaşlarımızın aydınlanması konusunda herkes üzerine düşen görevi yapmalı, ve katkı koymalı.
                          PATRİOT FÜZELERİNİN TÜRKİYE DE İŞİ NE?
       Hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik, Patriot füzelerinde yetkinin NATO da, tetiğin ise Türkiye nin kontrolunda olduğunu söylemesine karşın, Milli Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz ise bunu tamamen tersini söylemektedir
        İşin aslı şu: Bu füzelerin asıl sahibinin biz olmadığımız, dolayısı ile kullanıcısının da biz olmadığımız ortada.
        Bu füzelerin Türkiyenin savunulmasına yönelik olduğunu da söyleyemeyiz.Amerika Birleşik Devletleri  Irak ı işgal ettikten sonra, Suriye yi de işgal etmek istemesi, bunun için zemin hazırlamaya çalışması, bu gibi emperyalist politikalar sonucu Orta Doğu da tansiyonun yükselomesi, muhtemel bir çatışma durumunda, özellikle İran ı vurmak, ve sonrasında, İsrail i İran füzelerinden korumak olduğu şeklinde de özetleyebiliriz.
         Suriye krizinden en fazla zarar gören ülke maalesef Türkiye Görünen ok i, eğer bir çatışma olur, ve çatışma genişlerse, Türkiye ateş çemberinin içinde kalacak Böyle bir durumda Türkiye nin birliğini korumakta çok zor gözüküyor Bu itibarla Patriot füzelerinin Türkiye ye yerleştirilmesi mutlaka engellenmelidir
       Bu hususta en büyük sorumluluk Milletvekillerinindir.
       NATO yetkilileri, Patriotların Türkiye n,n güvenliğini sağlamaya ynelik olduğunu söylemelerine karşın, bu yetkililere, NATO nun ne zamandan beri Türkiye yi düşündüğünü sormak lazım.Tabi ki NATO da en etkin devletin Amerija Birleşik Devletleri olduğunu burada vurgulamak lzım.
          Eğer Amerika Birleşik Devletleri, PKK ya yardım etmese, onu desteklemese, Kürt vatandaşlarınızı ayrılmaya yönlendirmese,bu gün içinde karşı karşıya olduğumuz tehlikelerin hiç biri olmazdı.
         Bu gün Türkiye yi bölmeye, parçalamaya çalışan,  sözde dost ve müttefik  görünümünde ki düşman Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimizi mutlaka gözden geçirmeliyiz.Onun için Milletvekillerine çok büyük bir görev düşüyor diyorum
         PEKİ, AMERİKAN ÖZEL KUVVETLERİNİN TÜRKİYE DE İŞİ NE?...
          Bizce de işi yok ama,AKP İktidarı Amerika Birleşik Devletleri Özel  Kuvvetlerinin Türkiye ye gelmesinde bir sakınca görmüyor olmalı ki, bu tasarıyı da Neclisten geçirmek istiyor.Zira bu gibi işler, Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında yürütülüyor, ve bu projenin Eş Başkanı da Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan.
         Sayı Başbakan görevi icabı böyle bir tasarını Meclisten geçmesini isteyebilir.Ama Milletvekillerini bağlayıcı bir hüküm yok.Ve bunun için reddedilmeli diyorum.
         Bu güne kadar, Amerika Birleşik Devletleri ajanlarının, Özel Kuvvetleri askerlerinin,ya da paralı askerlerin sınırlarımızdan Türkiye ye giriş çıkış yaptıklarınıbiliyorduk. Bu defasında Meclisten karar çıkartılması ile, daha önceki fiili uygulamaya da resmiyet kazandırılmak idtendiğini  söyleyebiliriz.
         Buradan anlaşılan şudur ki, Patriot füzeleri ve Amerikan Özel Kuvvetlerini Türkiye de konuçlanması, bizim hayrımıza değldir. Ve giderek Orta Doğu bataklığına sürüklenmeye çalışıldığımızın işaretleridir.
         AKP iktidarı, özellikle de Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan istese bile.Milletvekilleri dörevlerini mutlaka yrine getirmelidir.
       Aslında Malatya – Kürecikte kurulan Radar Üssü de, başta NATO ya ait denildi ama,sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ne ait olduğu anlaşıdı. Bunun içinde Meclisten bir onay alınmış değil
      Uygulama önce başlıyor, Meclis onayı sonradan formalite icabı yapılıyor. Ama muhalefetin itirazı, uyarıları ise, hiç dikkate alınmöıyor
     Kürecikte ki Radar Üssü nünde bizim güvenliğimizle ilgili olmadığı, İsrail i İhan ın füzelerinden korumak için kurulduğu ortaya çıkmıştır.
     Bu radar Üssü ile, komşularımız İran ve Rusya ile de ilişkilerimiz bozulmuştur.
     Bu itibarla Meclisin bu gibi tuzaklara düşmemesi, ony vermemesi gerekir
                         ŞEMDİN SAKIK GİZLİ TANIK OLURSA!...,
            (Anayurt Gazetesi 26 Kasım 2012 Pazartesi)
            ***
MİLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?...
                               Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
         MALATYA - KÜRECİK, PATRİOT FÜZELERİ ,AMERİKAN ÖZEL KUVVETLERİ KONUSU MECLİSE TAŞINMALI, GENEL GÖRÜŞME AÇILMALIDIR.
        Sevgili Aayurt Okurları,son günlerde Patriot Füzeleri ile, Amerikan Özel Kuvvetleri Delta Force un Türkiye de konuçlandırılması gündeme oturuverdi
        Daha önceleri Meclisin onayı alınmadan Malatya - Kürecik te Amerika Birleşik Devletleri ne ait olduğu söylenen radar üssü kurulmuştu. Bu radar üssü ile ilgili olarak, önce NATO ya aittir denildi. Ama daha sonraları Amerika Birleşik Devletleri ne ait olduğu anlaşıldı. Tabii ki, kurulan bu radar üssü ile birlikte, bu üste görev yapacak Amerikalı askeri personel de, Türkiye Büyük Millet Meclisi nin onayı alınmadan yerleştirilmişti
         Malatya - Kürecik te kurulan Amerikan radar üssü konusuna başta komşomuz İran, ve Rusya rahatsızlıklarını belirtmiş, muhtemel bir ilk kıvılcım, ya da çatışma neticesinde, bu üssü vuracakları anlamına gelen imalı ifadeler kullanmışlardı. Aradan çok geçmeden ve bu iş için henüz Meçlis ten onay bile alınmamışken, bu defasında da, karşı taraftan atılacak füzeleri daha havada iken vurabilecek özellik ve kapasiteye sahip olan Patriot Füzeleri ile, Amerikan Özel Kuvvetleri Delta Force nin Türkiye ye konuçlandırılması gündeme geldi.
      İlk etapta NATO nun Kara Kuvvetleri Komutanlığı İzmir e taşındı. Bu kapsamda NATO askerleri ve özellikle de Delta Force Amerikan Özel Kuvvetleri göz açıp kapama örneğinde olduğu misali hızlı bir şekilde, Vecihi Akın Kışlasına yerleşiverdiler.Bu konuda da başlangıç ta henüz görüşülüyor ifadeleri kullanılmasına rağmen,sonraları bu işler Hükümetin talebi imiş gibi ifadeler kullanılmaya başlandı. Görünen o ki, tüm bu gelşmeler Hükümetin insiyatifi dışında olmuş, Türkiye için özünde bir faydası olmayan, ama bir çok maddi manevi zararları olacak olan bir konuda, Amerika tarafından bir oldu bitti yapıldığı anlaşılmaktadır.
       Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ın BOP Eş Başkanı olduğunu biliyoruz, ki bu kendi ifadesidir,bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri nin taleplerini yerine getirmek zorunda olabilir, en azından karşı çıkamayabilir.Ama duyarlı ve vatansever çoğu yurttaşlarımızın gerçekleşen bu oldu bittilerden, Türkiye adına endişe duyduklarını söylemek zorundayım.Halkımız bu oldu bittilerin nedenlerini, karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin boyutlarını mutlaka öğrenmelidir
      NATO Komutanı Kor General Frederig  Ben  Hager, Türkiye nin güvenliğini sağlamakla yükümlü olduklarını söyledi Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ise, verdiği beyanatta Türkiye nin bir NATO Toprağı olduğunu belirttii. Şimdi bunu biraz açmaya çalışalım
       Burada sözü edilen Toprak,bizim vatanımızdır.Yani bizim vatanımızı NATO, ya da Amerikalılar mı koruyacak?...
       Bunlar samimi olarak söylenmiş sözler değil. Zira Amerika Birleşik Devletleri nin PKK ya nasıl destek olduğunu, koruyup kolladığını, Güney Doğu Bölgemizdeki Kürt vatandaşlarımızı kışkırtığını, Türkiye yi bölüp parçalamaya çalıştığını biliyoruz. Buradan, söylenenlerin bir oyalama, bir aldatmaca olduğunu söyleyebiliriz.
      Zira bu gün, vatanımızı koruyacak, bilgili, tecrübeli, dirayetli,emperyalizim ve Amerika karşıtı şerefli Türk Subayları, Ergenekon tertibi ile Silivri zindanlarına atılmış durumda. Eğer Türkiye bu gün bir tehlike ile karşı karşıya bulunuyorsa, bunun tek nedeni İktidardaki AKP Hükümeti, ve sözünü ettiğim Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey komuta heyetinin bir tertiple, yine AKP Hükümeti tarafından içeri atılmış olmasından kaynaklanmaktadır.
      Eğer mevcut durum bu ise, Patriot Füzelerinin Türkiye de konuçlandırılmasının ve NATO Kara Kuvvetleri Komutanlığının İzmir e alel acele yerleştirilmesinin başka nedenleri olmalı. Bu nden sadece daha önceleri sözünü ettiğimiz, İsrail i İran ın füzelerinden korumak değil Bu konuya ayrıca değineceğim.
      Bu gibi konularda birkaç önemli husus daha var. Öncelikle şimdi bunlar hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
      Patriot Füzelerinin komutasının NATO da olduğunu, NATO Genel Sekreteri Rasmussen in ağzından duyduk Bu husus işin bir tarafı. Birde bu füzelerin bedellerinin Türkiye tarafından karşılanacağını öğrendik. Hatta işletme ve personel masraflarının da Türkiye tarafından karşılanacağı anlaşılıyor. Zira  bu füzeleri isteyen taraf Türkiye imiş. Bunun doğru olmadığını, işin oldu bittiye getirildiğini, daha yazımın baçında belirtmiştim. Durum bu olunca, işin aslını Hükümetin açıklaması  lazım. Bunu gündeme getirecek, cevaplanması konusunda Hükümeti zorlayacak tek makam ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi dir.Milletvekilleri, mensup oldukları partinin genel başkanları bu gibi konularda yan çizseler bile, kendi insiyatiflerini  kullanarak gereğini mutlaka yapmalıdırlar.
     KÜRECİK RADAR ÜSSÜ, PATRİOT FÜZELERİ VE AMERİKAN ÖZEL KUVVETLERİ TSK YA KARŞI KULLANILABİLİR Mİ?...
      Bu sorunun cevabını kısaca neden olmasın diye de özetleyebiliriz .Bu başlık altında bu soruyu, ve nedenlerini açmaya çalışacağım.Ama bu sorunun cevabını Amerikan Mantığı ve Pentagon, yani Amerika Birleşik Devletlerinin temel bir yaklaşımı, yada prensibi ile açıklamak istiyorum
     Pentagon un prensibi şu: Tahmin edilemeyeni tahmin et.Bu prensip dahilinde, Amerika nın çıkarları için dost ve müttefikmiş gibi görünüp, bir ülkenin altı oyulabilir, ya da işgal edilebilir Buna yaşanmış bir örnek vermek istiyorum
       Haiti adalarında deprem olduğunda, Amerika Birleşik Devletleri de, buradaki depremzedelere insani yardım adı altında yardım etmeye başlamıştı. O zamanki gazetelerden öğrendik ki, Amerika Birleşik Devletleri nin askerleri, bir yandan insani yardım adı altında, ihtiyaç maddelerini adalara çıkatırken, diğer taraftan askeri malzemeler de çıkarmaya stok yapmaya başlamış. Sonucun ne olduğunu bilmiyoruz. Ama Haiti Adaları nın, Amerikaya yakın olduğunu ve onun güdümünde olduğunu biliyoruz. Bu itibarla deprem vesilesi ile yapılan askeri yığınağı, geleceğe yönelik bir pekiştirme operasyonunun bir parçası gibi düşünebiliriz. Buna uygun bir kılıfı elbette bulmuştur Bunun gibi bize ters gelecek düşünce ve uygulama örneklerini çoğaltmak mümkün Ama şimdi, bizim için önemli olan başlıktaki sorunun cevabını verebilmek için, konuyu biraz açmak istiyorum
       Deniliyor ki, Amerika Birleşik Devletleri PKK yı bütün imkanlarıyla desteklemesine rağmen, Güney Doğudaki Kürt vatandaşlarımızı kışkırtmasına rağmen, Devlete karşı büyük bir kalkışma ve isyan hareketini maalesef başlatamadı. Üniter yapımızı bozacak, Türkiye yi bölünmeye götürecek olan yeni Anayasanın Meclisten geçebileceği konusunda, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan da ümidini kesmiş durumda. ABD yetkilileri de, bu durumun farkında. Ve onlarda Sayın Başbakan gibi umutsuz olmalı Amerika nın bu gibi konularda mutlaka bir B planı vardır.Şimdi başımıza B planı çerçevesinde bir çorap örülmeye çalışılacak.
      Yaygın kanaate göre önceki plan şöyle işleyecekti: Güney Doğuda Kürt vatandaşlarımız Devle karşı bir ayaklanma hareketi başladığında, Türk Eilahlı Kuvvetleri, bu isyan hareketini bastırmak için müdahale edecekti. Böyle bir durum karşısında Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye insan haklarını ihlal ediyor, katliam hareketlerine başladı gibi gerekçelerle Birleşmiş Milletler Teşkilatından Türkiye ye bir müdahale kararı çıkartacak, bu kapsamda Türkiye ye bir Birleşmiş Milletler gücü indirilecekti. Sonrası malum; Irak ta, Libya da yapılanlar, Türkiye de de tekrarlanacaktı. İşte bütün çabalara rağmen isyan hareketi başlatılamayınca, B planı devreye sokuldu Bu planda şöyle:
      Türkiye kışkırtılmaya devam edilerek, Suriye ile savaşa tutuşması sağlanacak. Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye ile uğraşırken, bu arada Güney Doğuda zorlama ile de olsa, isyan hareketi başlatılmaya çalışılacak. TSK böylece 2 cephede birden savaşmak zorunda kalacağından, mevcut güç bölünecek, ayrıca, tecrübeli komutanlarda hapiste olduklarından, TSK nın başarı şansı azalacak
      TSK isyan hareketini bastırmak için müdahale ettiğinde, katliam yapılıyor gibi gerekçelerle, Birleşmiş Milletler senaryosu yine devreye sokulacak, Malatya – Kürecik deki tadar üssü ile, Patriot Füzeleri, havalanan Türk jetlerini vurmada kullanılacak, Amerikan Özel Kuvvetleri Delta Force ise, Türk askeri ile çatışmaya girecek ve sonuçta Türkiye işgal edilmeye çalışılacak
      Bu ve buna benzer görüşleri savunan başkaları da var. Bir televizyon kanalında stratejist bir konuşmacı buna benzer bir durumu gündeme getirdi.
       Başka bir konuşmacı ise, NATO çerçevesinde Türkiye de konuçlanmış olan savaş uçaklarının sayısını, hangi hava alanlarında bulunduklarının listesini açıkladı. Bu güne kadar bu hususu acaba yetkililerden başka kaç kişi biliyordu. Şimdi sorulması gereken soru şu:
      NATO nun Amerika Birleşik Devletlerinin etkisi ve kontrolünde olduğunu biliyoruz .Irak savaşında, İncirlikteki Amerikan üssünden kalkan uçakların  Irak ı bombaladıkları çoğu insanımızın malumu Ve bunlar Türk Halkının tasvip ettiği, edeceği hususlar da değil. Bu itibarla, Amerika Birleşik Devletleri nin bazı taleplerine karşı çıktığımızda, ya da falanca yerdeki üssü kapat, falanca yerdeki uçak sayısını azalt dediğimizde, ne gibi cevap alacağımızı nasıl bir tepki ile karşılaşacağımızı şimdiden tartışıp, ona göre tedbir almamız ve yeni bir yol haritası çizmemizde fayda var.
       Bizler muhtemel tehlikeleri görmeye, Halkımızı aydınlatmaya çalışıyoruz ama, bu gibi konuların ilk tartışılması, çözüm bulunması gereken yer, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.Bu itibarla, Milletvekillerinin ulusal çıkarlarımız, birlik ve bütünlüğümüz konusunda dik duruş sergilemelerini ve gereğini yapmalarını bekliyoruz. Saygılarımla, (Anayurt Gazetesi 5 Aralık 2012 Çarşamba)
            ***
MİLLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?...
                                                              Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ.
        Sevgili Anayurt Okurları, bu günde Büyükşehir Kanun Tasarısını incelemeye devam edecektim ama, Türkiye nin gündemine oturan yeni konular var, ve Toplum her konuda gerilmeye çalışılıyor ve, Toplumla zıtlaşma devam ediyor. 10 Kasım Atatürk ü anma töreni öncesi ve sonrasında yaşananlar bunlardan sadece biri. Bu noktada ben önemli bir hususa işaret etmek istiyorum
       1-Akıllı Adam diye kime denir? Bunun çok tarifi vardır ama, ben şöyle diyorum: Ortada önemli bir neden yokken, sorun çıkarmayan insana denir.
       2- Peki kaç türlü siyasetçi vardır? İki türlü siyasetçi vardır. Birinci tip siyasetçi, klasik tip siyasetçi Bu sınıfa giren siyasetçi, önce kendisi bir problem yaratır, sonrasında kendi yarattığı sorunu çözmeye çalışır, ve iş yaptığını sanır. Şu anda yaşadığımız sorunların asıl nedeni bu.
       İkinci tip siyasetçi, durup dururken problem yaratmaz, hep iş yapmaya, hizmet vermeye, sorun çözmeye çalışır.Umarım Halkımız bu yaşananlardan bir derş çıkartır.
       10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA TÖRENLERİNDE YAŞANAN GERGİNLİK.
       Atatürk ü anma törenleri ilk defa Başbakan olmadan kutlandı Biliyorsunuz Sayın Başbakan, Endonezya da ki işi bittiğinde Türkiye ye dönmedi ve Brunei Sultanının davetine katıldı.Dolayısı ile Anıtkabirdeki kutlamaya  katılnadı. Bu husus çeşitli spekülasyonlara da açık bir konu
       Birileri Sayın Başbakana Anıtkabirdeki törenlere niçin katılmadınız diye bir soru yöneltse, kendince bu hususu  mazur gösterecek bir şeyleri mutlaka söyleyecek, ya da bu soruyu soranlara, Öküzün Altında Buzağı mı Arıyorsun diye çıkışacaktır. Ve mutlaka bu şekilde de olsa, bir cevap verecektir. Ama vereceği cevap, yandaşların dışında kimseyi tatmin etmez Bence böylesine kritik bir günde Sayın Başbakan Türkiye de olmalıydı. Ve törenlere de katılmalıydı.
      Tabi ki bu güne kadarki eylem ve söylemlerinden  Sayın Başbakanın Atatürk, Cumhuriyet, ve Cumhuriyetin kazanımları,  Devrim Yasaları hakkındaki düşüncelerini bildiğimizden, Anıtkabirdeki törenlere  bir şekilde katılmaması tesadüfi değil. Birde şunu söyleyebiliriz
      Sayın Başbakan,29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında görüldüğü gibi, Atatürk ü anma törenlerinde de büyük Halk kitlelerinin toplanacağını bildiğinden ürkerek, gelişmeleri Yurt dışından uzakta izlemeyi tercih etmiş olabilir.
      Bunun dışında bu Yıl ki törenlerde bir ilk daha yaşandı. Sözde güvenlik gerekçesi ile Halk, Saat 10 dan önce Anıtkabir e sokulmadı, 150 - 200 Metre kadar uzakta tutuldu.Bu güne kadarki uygulamalarda resmi törenlerde ayrım yapılmazdı; Devlet ve Hükümet Erkanı ile Halk, törenlere birlikte katılırlardı.   Anıtkabir Genelkurmay Başkanlığının sorumluluğumdadır. Her ne kadar böyle bir uygulama Genel Kurmay Başkanlığının sorumluluğundadır dense de, emir bence Hükümetten gelmiştir.
    Ama işin bir yanı böyle olsa bile, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Sayın Necdet Özel in de, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan la aynı görüşte olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktadan hareketle, Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta Heyetinin belirlenmesinde Sayın Başbakanın neden ısrarcı olduğu şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.
     Buradan hareketle, TSK nın terörün önlenmesinde neden başarısız olduğu da tartışılabilir Bu itibarla denilebilir ki Sayın Başbakan, Türk Silahlı Kuvvetlerini de kendi siyasi görüşüne uyacak, ve emirleri yerine getirecek bir şekle sokmuştur Bu noktada Suriye konusunun da neden ve nasıl bu hale geldiği, güvenliğimizi tehdit eder boyuta nasıl ulaştığı da tartışılabilir
      Yüzlerce polisin Tandoğan Meydanı ve çevresinde Halkın önünde nasıl barikat kurduğunu televizyon ekranlarından gördük.Aynı barikatın Ankara nın değişik yerlerinde, Tandoğan a ve Anıtkabire çıkan yollarda benzer barikatların kurulduğunu, insanların bu istikametlere gidişinin engellenmeye çalışıldığını da, yine insanların kendi beyanatlarından öğrendik.Şimdi soru şu:
      Polis barikatlarını kime karşı ve niçin kuruyorsunuz!?...Acaba bu insanlar Abdullah Öcalan ın posterlerini mi taşıdılar, PKK nın lehine sloganlar mı attılar, polise taş ve molotof mu attılar!?...Asla böyle bir şey olmadı.Sadece Türk bayrakları taşındı.Zaman zamanda Atatürk e bağlılığı ifade eden sözlerle, Ne Mutlu Türküm Diyene sloganları ve milli birlik ve beraberliğimizi ifade eden güzel şeyler şöylenmiştir. Peki mevcut durum bu ise, bundan rahatsızlık duymak niye!?...
       Hükümetin, ve Polisin görevi ise, bu gibi zamanlarda Halka engel çıkarmak değil, bilakis, kolaylık sağlaması ve manzaradan memnun olmasıdır. Ama maalesef değil.
      Engelli vatandaşlarımızın bile Ankara nın dışından Atatürk ü anmaya geldiklerini büyük bir gururla izledik Ama Polisin tekerlekli sandalyelerle gelen engelli vatandaşlarımızın otobüsünün hareketine müsaade etmediği gibi, yağmur altında onları beklettiğini gördük
      Bütün engellemelere rağmen Anıtkabire gelmek ve Mustafa Kemal Atatürk ü anmak için, Ankara dışından da yüz bin lerce insanın Ankara ya akın etmesi çok önemli bir olay. Katılımın 1 Milyonun çok üstünde olduğu söyleniyor. Bence Toplumun verdiği bu mesajı Hükümetin iyi  anlaması  lazım.
      Bu itibarla Halkın Hükümete vermek istediği mesajı, sonun başlangıcı olarak değerlendirmek mümkün. (Anayurt Gazetesi 12 Kasım 2012 Pazartesi)
            ***
            MİLLETLE ZITLAŞMA NEREYE KADAR!?...23
                                      Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
       Sevgili Anayurt Okurları, daha önceden söylemiştim ama, milletle zıtlaşma nereye kadar başlığı altında neyi anlatmak, neyi vurgulamak istediğim hakkında, hatırlatmak açısından bir şeyer söylemek istiyorum. Böylece, yazılarımı takibedenler için bir toparlama, yeni okuyanlar için ise, bir bilgilendirme olur.
      Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, mevcut Anayasa ve Kanunlar çerçevesinde seçimlere girmiş ve İktidar olmuştur
      Milletvekili seçilip Meclise geldiklerinde, görevlerine başlamadan önce, Devletin bağımsızlığını, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünü, demokratik, laik hukuk devleti ilkelerine bağlı kalacaklarına...dair, namus ve şerefleri üzerine yemin etmişlerdir.Ama görevlerine başladıktan sonra, maalesef yeminlerine sadık kalmadıklarını görüyoruz. Demek istediğim husus şudur:
      Milletimiz, siyasi partilere Anayasa ile, Babayasa ile oynayın, Türkiye yi bildiğiniz şekilde ynetin, bölüp parçalamaya çalışın diye oy vermemiş, ya da İktidar yapmamıştır Mevcut Anayasa ve kanunlar çerçevesinde Ülkeyi yönetin, Halkımızın yaşamını  kolaylaştıracak, refah seviyesini yükseltecek çalışmaları yapın, tarım, hayvancılık, sanayi, üretim,eğitim, sağlık, iç ticaret, dış ticaret, iç politika dış politika...konularında Türkiye yi, dünya devletleri arasında üst noktalara getirin diye oy vermiştir.
      Bu gün geldiğimiz noktada, en azından iktidar partisinin bu temel felsefeye inanmadığını, kendinden beklenen olumlu hususları yrine getirmediğini, ya da getiremediğini görüyoruz.Bu gibi konuların detayları ile ilgili olarak çok yazdım Bu gün iktidarı elinde bulunduran Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin,iktidara gelmek için takiyye yaptığı ortaya çıkmıştır
      Halkın refah seviyesi yükselmediği, hiç bir sorunun çözülmediği bir yana,Yargı dahil, bütün kurumlar,yasal düzenlemelerle, ya da doğrudan, İktidar Partisinin amaçlarına uygun hale getirilmiştir, her şey İktidar tarafından siyasallaştırılmıştır.
      Bu gün  demokrasi ile de kastedilen hususların, AKP nin ve özellikle de Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ın kendince bildiği doğrular olduğu anlaşılmaktadır.
      Bu gün ne yazık ki,İktidarın uygulamaları, ya da yanlış politikaları neticesinde Ülkeniz bölünme aşamasına gelmiş, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Batılı emperyalist devletlerin uygulama alanı haline getirilmiştir
      Bu hususun farkına varan duyarlı, vatansever vatandaşlarımızın kaygıları, sivil toplum örgütlerimizin, uyarıları, protestoları da, dikkate alınmadığı gibi,hain,ya da anarşistmiş gibi muamele görmektedir Asıl yanlış ise budur.
      Sayın Başbakan, en fazla oyu alan partiin, her istediğinini yapacağına inanıyor. Ama bu gün, kaliteli oylardan meydana gelen muhalif oyların % 60 ı aştığını söyleyebiliriz.
      Mevcut Hükümetin Anayasa ve kendine tanınan görev alanının dışına çıkmasını, kendi politika ve yaşam felsefesini herkese dayatmasını, Milletle zıtlaşma olarak telaki ediyor ve bu hususun detaylarını örnekleklerle vermeye çalışıyorum Ve bu gidişattan Ülkemiz adına ben de, büyük bir kaygı duyuyorum
        DARBEYE TEŞEBBÜS MÜ DAHA BÜYÜK BİR SUÇ,YOKSA BOP EŞ BAŞKANI OLMAK MI DAHA BÜYÜK BİR SUÇ?
      Darbeye teşebbüs kelimesini, sözde bu suçu işleyip te,  Ergenekon terör örgütü ile de ilişkilendirilip içeri atılan Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey komutanları için kullanıyorum
      Aslında burada darbeye teşebbüs falan yok.Darbe yapmak isteseler zaten yaparlardı. Buna da hiç bir kimse engel olamazdı.Demek istediğim husus şu dur. TSK nın İç Hizmet Kanununda, Türk Silahlı Kuvvetlerine Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verilmiş  Bu yetki, sivil Halkın hiç bir çaresinin kalm
Eğer siyasi partiler görevlerini yapsalar, Anayasa nın dışına çıkmasalar, böyle bir müdahaleye de gerek kalmayabilir.Özellikle de, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3 maddesinin ihlal edildiğinde bir muhtıra, bir darbe ihtimali her zaman var demektir. Benim gözlemlediğim husus şu dur ki,her muhtıra verildiğinde, yada darbe yapıldığında, az ya da çok siyasi partilerin ihmali, ya da bilinçli hareketleri mutlaka vardır ve olmuştuştur.Bizim insanımızın hafızası biraz zayıf olduğundan, yaşananları hemen unutuveriyor.Syasi iktidarlar, gerçekten demokrasiyi uygulasalar, görevlerini yapsalar, darbeler de olmaz diyebiliriz.
      Aslında muhtıra, ya da darbe de, bir çıkar yor; Anayasada kendilerine verilmiş olan görevin zamanı geldiğinde, TSK tarafından kullanıkması da diyebiliriz.
      Ama Türk Silahlı Kuvvetleri üst düzey komutanların darbeye teşebbüs suçu ile içeri alınmalarının asıl nedeni,bu değil.Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında, Türkiye nin Üniter yapısının bozulması, bölünüp parçalanmak istenmesi durumunda, teçrübeli, vatansever, dirayetli, Amerika Birleşik Devletleri karşıtı Komuta Heyetinin, müdahale edebileceği ihtimalini ortadan kaldırmak için Şu anda Türkiye korumasız kalmıştır. Bir savaş, ya da, ayrılıkçı bir Kürt kalkışması durumunda işimizin gerçekten zor olduğunu söyleyebiliriz.
       Ulusal menfaatlerimizi ön planda tutan gazeteci, ünlü bilim adamı, ya da televizyoncuların içerde olmasının asıl nedeni ise, Üniter yapımızın şimdi yaşadığımız gibi, bozulmak istenmesi durumunda, Halkımızı aydınlatıp, sorun çıkarmasınlar diye , uyduruktan Ergenekon tertibi ile içerdedirleri. Halkımızın özellikle by gibi hususları bilmesinde yarar var
       Mevcut durum bu iken, siyasallaşmış Yargı, vatansever Asker  ve sivil insanlarımızı bir tertip le suçlu imiş gibi gösterip içeri atarken, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan,içinde Türkiye ninde bulunduğu Orta Doğu ülkelerini bölmeye yönelik bir Amerikan projesi olan BOP ta Eş Başkan olduğunu kendisi söylüyor. Asıl suç teşkil eden husus bu.
      Zira böyle bir görev için, Türkiye Büyük Millet Meclisi onay vermiş değil. AKP nin Amerika Birleşik Devletleri nin gesteği ile İktidar olduğu artık herkes tarafından bilinen bir husus.
      En önemlisi de bu aşamada Sayın Erdoğan ın, Türkiye adına, yabancı devletlere ne gibi taahhütlerde bulunduğunu tam olarak bilemiyoruz. Yalnız, ipuçlarını yaşanan gelişmelerden öğrenebiliyoruz.
      Sonra Sayın Başbakanın, hakkında düzenlenmiş 3 dosya var. Hakim karşısına çıkıp aklanmadan siyasete devam etmesi, aslında etik olan bir şey de değil.Bu itibarla önce Sayın Başbakanın kendisinin aklanması lazım
      İnsanlar önce iğneyi kendisine, sonrasında çuvaldızı başkasına batırması gerekir.
                  SÜLEYMAN DEMİRELDEN NE ALIP VEREMEDİĞİNİZ VAR?
      Eski Cumhurbaşkanlarından Sayın Süleyman Demirel, kıyısından, köşesinden bir şekilde ilgilendirilerek, sözde yapılan darbeler, verilen muhtıralardan, görevini yapmadığı, engel olmadığı gibi gerekçelerle suçlu gösterilmeye çalışılmaktadır.Ayrıca, Ergenekoncu gibi bahanelerle çamur atılmaya, aşağılanmaya da, çalışılmakta, Halkın kafasının karışması istenmektedir
      Daha önceleri, bu hususta yazdım, konuyu aydınlatmaya çalıştım. Birilerinin, Sayın Demirel ile uğraşmaktan vaz geçmedikleri, mutlaka bir suç isnat ettirmek istemeleri nedeni ile, yeni gelişmelerin de ışığı altında bir şeyler söylemek, konuyu tekrar özetlemek istiyorum
      Sayın Süleyman Demirel, askeri darbelerden, muhtıralardan, en fazla zarar gören bir Devlet Adamıdır.Ama her defasında, demokrasinin sınırları içerisinde mücadele ederek, görevine ya devam etmiş, ya da, Halkın teveccühü ve oyları ile yeniden seçim kazanarak başa gelmesini bilmiştir.Ama hapise de atılmasına rağmen,  hiçbir zaman Türk Silahlı Kuvvetlerini zaafa uğratmaya çalışmamış, mensuplarına düşmanca bir tavır içinde olmamıştır. Kendisine karşı yapılan hareketleri zamanın ve zeminin şartları içerisinde değerlendirmiştir, hiçbir zaman kin de tutmamıştır.
      Sayın Demirel, bilge bir kişidir.Cumhuriyetin kazanımlarına, Vatanın ve Milletin Bölünmez Bütünlüğüne, sonuçta Üniter yapımızın korunması gerektiğine yürekten inanan bir kişi dir.Bu özelliği bilindiğinden dolayı, gidişattan rahatsız olan çoğu insan, ya da siyasetçi  onu ziyaret edip, önerilerini, görüşlerini  almaktadır. O da rahatlıkla doğru bildiklerini, tecrübelerini aktarmaktadır. Gazetecilerin yaptığı röportajlar da yayınlanmakta, Halkımız da ilgi ile okumakta, aydınlanmaktadır.
       İşte bu noktada Sayın Demirel in Devlet Adamlığı, bilge kişiliği,hareket tarzı, yerli, ya da yabancı birilerini rahatsız ediyor. Bu noktada devreden çıkarmak, Halkınızın gözünden düşürmek için, suçlu imiş gibi gösterilmeye, bir şeylerle ilişkilendirilmeye çalışılmaktadır.Eğer mümkün olsa, hapse de atacaklar.İşin özü, aslı  maalesef bu!....
      Bu gün, başta  Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bazı emperyalist devletler, Türkiye yi bölüp parçalamak için, öncelikle Üniter yapımızı bozmaya,Kürt vatandaşlarımızı kışkırtmaya çalışıyorlar Büyük çaplı bir kalkışma olduğunda, karşı çıkılmaması, çıkıldığında başarısız olunması için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin vatansever, tecrübeli subayları ile, vatan sever yazar çizerleri, ünlü bilim adamları bu gün içerde
      Sayın Demirel gibi,son kalıntılarda bir şekilde pasifize edilmek, devreden çıkartılmak suretiyle, halka tamamlanmak, Milletimiz korumasız hale getirilmek istenmektedir.
      Bu gün Sayın Demirel 95 yaşında dır. Sonra cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, vatana ihanet dışında bir suçun haricinde yargılanamayacakları bir Anayasa hükmüdür. Durum bu iken,birilerinin  eski ve yaşlı bir cumhurbaşkanı ile, bu kadar uğraşmaları son derece yanlıştır, ayıptır, vurgulamaya çalıştığım üzere bir maksata yöneliktir. Bunu herkesin bilmesi, anlaması lazım..

            (Anayurt Gazetesi 28 Kasım 2012 Çarşamba) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder